I. Analiz ve Dayanak YÖK Başkanı sayın Prof. Dr. Erol Özvar'ın Erzurum Atatürk Üniversitesi’ni ziyaretinde eğitimde "katma değer" yaratmayan dersleri sadeleştirme yapılarak uygulama ve proje odaklı derslerin getirilmesi çağrısı, müzik eğitimi programlarında mevcut olan ve mezunların mesleki yaşamlarında veya kültürel çevrelerinde nadiren kullandıkları Batı müziği odaklı derslerin yoğunluğunu sorgulamayı gerektirmektedir.
Türk sinemasının geçmişten günümüze en çok izlenen ve hala izlenmeye devam eden toplum üzerine en etkili filmlerden birisi kuşkusuz “Hababam Sınıfı” filmidir. Yeşilçam sinemasının kült eserlerinden biri kabul edilen “Hababam Sınıfı”, Türk toplumunun kolektif hafızasında mizah, dostluk ve otoriteye karşı duruşun sembolü olarak yer etmiştir. Ancak, son yıllarda Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı bazı okullarda bu filmin neşeli ana temasının teneffüs zili olarak kullanılması, eğitim felsefesi, öğrenci motivasyonu ve algısı açısından derin bir ironi ve eleştiri konusu yaratmaktadır. Zira müziğin temsil ettiği tipoloji ile resmi eğitim kurumunun hedefleri arasında ciddi bir çatışma mevcuttur. Yada çatışma olup olmadığı konusu üzerine çek az çalışma yapılmıştır.
Türküler, Türk halkının duygu, düşünce, yaşayış ve tarihini yansıtan, sözlü geleneğin en önemli unsurlarındandır. Yüzyıllardır süregelen bu zengin mirasın korunması ve gelecek nesillere aktarılması, kültürel süreklilik ve zenginlik açısından hayati bir öneme sahiptir. Ancak modernleşme, kentleşme ve dijitalleşme süreçleri, geleneksel aktarım mekanizmalarını zayıflatmış, türkülerin genç kuşaklar arasında yaygınlığını azaltmıştır. Bu bağlamda, geçmişin başarılı uygulamalarını (Barana, Yaren, Kürsübaşı) analiz ederek, günümüz ihtiyaçlarına cevap verecek yeni ve sürdürülebilir bir aktarım modeli geliştirmek zorundayız.
Giriş Kökleri binlerce yıllık birikime dayanan Türk Halk Müziği (THM), nesilden nesile aktarılan sözlü bir miras olarak Türk toplumunun kültürel belleğinin en önemli taşıyıcılarından biri olmuştur. Ağıtlardan destanlara, halaylardan semahlara kadar toplumun her yönünü yansıtan bu zengin yapı, 20. yüzyılda, özellikle de modernleşme ve çağdaşlaşma hareketleriyle birlikte yeni bir döneme girmiştir. Bu süreçte, müzik eğitim sisteminin Batı müziği paradigması üzerine kurgulanması, THM'nin kimliğini ve otantik yapısını derinden etkilemiştir. Bu analiz, Batı müzik kafasına sahip sanatçıların yetişmesine neden olan bu sistemin, THM'ye verdiği zararları akademik bir perspektifle incelemeyi amaçlamaktadır.
Türk Müziği tarihi binlerce yıllık geçmişe sahiptir. Bugün Anadolu topraklarında yansıyan sesler yüzyıllardır sözlü gelenekle aktarılan bu müzik türü olarak, toplumsal belleğin ve ortak duyguların taşıyıcısı olmuştur. Osmanlının son ikiyüz yılından itibaren Batılılaşma-modernleşme süreçleri ve eğitim politikaları ekseninde THM’nin, bin yıldır kendi öz yurdunda bir “üvey evlat” muamelesi gördüğü bir gerçektir. Bu durum, eğitim sisteminin Batı merkezli sanat anlayışını merkeze alınması ve THM’ye yeterli önemi verilmemesiyle yakından ilişkilidir. Bu makalede, Türk halk müziğinin eğitim sistemindeki konumunu ve bu durumun toplumsal kabulü ile birlikte eğitim sistemi üzerindeki etkilerini analiz edeceğiz.
Ankara Ağzının En Temiz Seslerinden BiriYağcıoğlu Fehmi Efe (1927–1996), Ankara yöresi halk müziğinin en özgün seslerinden biridir. Sadece icracı değil; taşıyıcı, aktarıcı ve koruyucudur. Onu farklı kılan, yöresel müziği stilize etmeden, doğallığını bozmadan, dinleyiciyle samimi bir bağ kurarak yorumlamasıdır. Bugün “Ankara ağzı” diye bilinen müzikal üslubun en yalın ve karakteristik örnekleri onun icralarında yankılanır. O, sadece türkü okuyan biri değil; bir geleneğin canlı temsilcisidir.
“Öz” kavramı, felsefeden sanata kadar pek çok alanda temel bir tartışma konusu olmuştur. Bugün bile özünden uzaklaşmak tabiri kendi kültürel kimliğinden uzaklaşma ile yakın ilişkili olup tartışılmaya devam edilmektedir. “ÖZ” bireyin doğumundan ölümüne kadar edindiği kültürel kimlik birikimlerinin tamamıdır. Müzik bağlamında öz, bir müziği diğerlerinden ayıran, onun kimliğini ve "hakikiliğini" oluşturan temel unsurlar bütünü olarak ele alınabilir. Örneğin Serenler Zeybeğini aynı anda onlarca kişinin birlikte ve figürleri hatasız olarak oynayabilmesi “ÖZ” e verilebilecek en güzel örnektir.
Türkiye'deki müzik eğitimi sistemi, özellikle de konservatuarlar ve Güzel Sanatlar Liseleri devamında Yüksek Öğretim Müzik programları bağlamında, uzun yıllardır devam eden bir paradoksu içinde barındırmaktadır. Bu sistem, 1926’dan beri temellerini büyük ölçüde Avrupa merkezli klasik müzik geleneklerinden alırken, kendi zengin ve köklü geleneksel müzik kültürünü ise çoğu zaman ikincil bir konuma itmiştir. Bu durum, yalnızca müzik pedagojisi açısından değil, aynı zamanda kültürel kimlik ve sanatçı yetiştirme felsefesi açısından da derin bir sorgulamayı gerektirmektedir.
Beyin göçü, en genel tanımıyla, bir ülkenin yetiştirdiği yüksek nitelikli, eğitimli ve yetenekli profesyonellerin, daha iyi kariyer fırsatları, daha yüksek yaşam standartları, daha özgür akademik ve sosyal ortamlar gibi nedenlerle başka ülkelere göç etmesi olgusudur.[1] Bu olgu, yalnızca bir ülkenin beşerî sermayesini kaybetmesi anlamına gelmez; aynı zamanda sosyal, kültürel ve eğitim alanlarında derin ve uzun vadeli sonuçlar doğuran karmaşık bir süreçtir. Türkiye, son yıllarda artan bir ivmeyle bu sorunu yaşayan ülkelerin başında gelmektedir. Bu analiz, beyin göçünün Türkiye bağlamındaki çok boyutlu yapısını ve ülkenin gelecekteki gelişimine olan potansiyel etkilerini incelemektedir.
Türkiye’de akademik ücretlendirme konusu uzun süredir hem akademisyenler hem de karar vericiler tarafından dikkatle izleniyor. Ancak ne yazık ki bu izleme, çoğunlukla sessiz bir bekleyişle sınırlı kalıyor. Oysa akademik ücretler yalnızca bireysel gelirler değil; aynı zamanda bir ülkenin bilimsel kapasitesini, kültürel dinamizmini ve toplumsal gelişimini belirleyen temel göstergelerdendir.
“Günün manşetleri ve en çok okunan haberlerinden ilk siz haberdar olmak istiyorsanız e-posta adresinizi Gazete ANKARA e-bültenine kayıt edebilirsiniz!”
Nasuh Akar Mah. Türk Ocağı Cad. No:28/3, 06520 Çankaya/ ANKARA
+90 (312) 285 63 33
+90 (312) 285 63 33
www.gazeteankara.com.tr
bilgi@gazeteankara.com.tr
Haber Sisteminin Android/ iPhone/ iPad Uygulamaları mobil cihazlar üzerinden anlık olarak takip edilebilmesi amacıyla tasarlanmıştır.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK kapsamında toplanıp işlenir. Detaylı bilgi almak için Aydınlatma Metnimizi inceleyebilirsiniz.