Ben beyni bir bilgisayara benzetirim. Bu benzetmeden yola çıkarak onun işleyişi hakkında birçok fikir yürütebiliriz. Şöyle bir bakalım:
“Muzır” kelimesi çoğumuzun zihninde 1927 tarihli “Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu” ile yer etmiştir. Kanuna bağlı olarak kurulan ve günümüzde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı çalışan “Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu” da bu kavramın hayatımızdaki yerini pekiştirmiştir. Özellikle 1988’deki yasa değişiklikleriyle birlikte, kamuoyunda “poşetli yayın” kavramı gündeme oturmuş, cinselliğe dair içeriklerin görünürlüğü tartışma konusu olmuştur.
Hayat, çoğu zaman insanı kendi doğrularında yanıltır. Kendi aklımızdan, bilgimizden, tecrübemizden eminizdir; oysa tam da bu özgüvenin gölgesinde hataya düşeriz. Çünkü sadece dış dünya değil, iç dünyamız da bizi yanıltabilir. Psikolojimiz, alışkanlıklarımız, beklentilerimiz farkında olmadan kararlarımızı şekillendirir. Ve çoğu zaman dönüp baktığımızda, en büyük yanılgılarımızı en doğru zannettiğimiz anlarda yaşarız.
Düşündürme, eğlendirme ya da güldürme amacıyla hayatın çelişkilerini, gülünç ve sıradışı yönlerini ortaya koyan sanata mizah, bir durumu anlayışla karşılayarak olabildiğince esnek davranmaya ise hoşgörü diyoruz.
İnsanın hayatında iki önemli alan vardır: ilgi alanı ve etki alanı. İlgi alanımız; dünyadaki savaşlar, doğal felaketler, salgın hastalıklar, ekonomik krizler gibi bireysel olarak doğrudan değiştiremeyeceğimiz olaylardır.Etki alanımız ise; sonuçları doğrudan bize bağlı olan, değiştirme gücüne sahip olduğumuz alanlardır.
Zaman zaman, çeşitli kurumların düzenlediği konferans ve seminerlere katılıyorum. Bazı konuşmalardan istifade ediyor, bazılarına ise harcadığım vakte üzülüyorum. Böyle zamanlarda kendimi, "Bir konuşma nasıl kötü olur?", "İçinde anlamlı bir önerme olmayan söz yığınları nasıl ortaya konur?" gibi sorularla teselli ediyorum.
Başlık ilk bakışta size trajik bir aşk hikâyesini çağrıştırabilir. Oysa burada ele alacağım mesele, erdemli yaşama arzusu ile hayatın dayatmaları arasında sıkışıp kalan insanların yaşadığı içsel çatışmadır.
Af deyince çoğumuzun aklına iki şey gelir: Devletin suçluları affetmesi ve günahlarımız için Allah’tan af dilemek. Devlet, suçluları affedeceği zaman onları önce “kader kurbanı” gibi göstererek masumlaştırır. Böylece toplumda bir meşruiyet zemini oluşur. Ardından da af yasası çıkarılır. Ancak bu, çoğu zaman adaletten vazgeçip merhamet gibi gösterilen bir zorunluluktur.
Ne zaman iki seçenekli bir soru sorulsa, bunun bizi yanıltabileceğini düşünürüm. Çünkü hayat tek doğrulara indirgenemeyecek kadar karmaşık ve değişkendir. Genellikle, doğrular iki kutup arasında sıkışmaz. Ama bu tür sorular bizi seçeneklerden birini seçmeye zorlar. Bu da bazı gerçekleri görmemizi engeller.
Birçok insanda bir şeye sahip olmadan onu verme ya da sahip olmadığı bir yetkiyi kullanma hevesi vardır. İnsan var olmayan bir şeyi nasıl verir ki? Ancak lafla. Bu çok kolaydır. Onun için “Lafla peynir gemisini yürütmeye”, “Tandır başında bağ dikmeye” bayılırız.
“Günün manşetleri ve en çok okunan haberlerinden ilk siz haberdar olmak istiyorsanız e-posta adresinizi Gazete ANKARA e-bültenine kayıt edebilirsiniz!”
Nasuh Akar Mah. Türk Ocağı Cad. No:28/3, 06520 Çankaya/ ANKARA
+90 (312) 285 63 33
+90 (312) 285 63 33
www.gazeteankara.com.tr
bilgi@gazeteankara.com.tr
Haber Sisteminin Android/ iPhone/ iPad Uygulamaları mobil cihazlar üzerinden anlık olarak takip edilebilmesi amacıyla tasarlanmıştır.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK kapsamında toplanıp işlenir. Detaylı bilgi almak için Aydınlatma Metnimizi inceleyebilirsiniz.