Muzırlık Mizahın Marazı mı, Malzemesi mi?
“Muzır” kelimesi çoğumuzun zihninde 1927 tarihli “Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu” ile yer etmiştir. Kanuna bağlı olarak kurulan ve günümüzde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı çalışan “Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu” da bu kavramın hayatımızdaki yerini pekiştirmiştir. Özellikle 1988’deki yasa değişiklikleriyle birlikte, kamuoyunda “poşetli yayın” kavramı gündeme oturmuş, cinselliğe dair içeriklerin görünürlüğü tartışma konusu olmuştur.
“Muzır” kelimesi zararlı, bozucu, özellikle de cinsel gelişime olumsuz etki eden anlamları içerir. Bu yüzden, belli bir yaş grubu için bu sözcük doğrudan cinsellikle ilişkilendirilir. Ancak yeni kuşak için bu anlamın giderek silikleştiğini söylemek mümkün.
Peki, cinselliğin mizahta bu denli baskın şekilde yer alması neyin göstergesi? Bu durum ifade özgürlüğü kapsamında mı değerlendirilmelidir, yoksa kamu düzeni ve toplumsal ahlak açısından sınırlandırılması mı gerekir? Bence bu soruya net bir “evet” ya da “hayır” cevabı vermek sağlıklı bir yaklaşım olmaz. Zira sanat ve ahlak, birbirine üstün gelecek değil, birbirini dengeleyecek kültürel unsurlardır.
Bu konu üzerine düşünmemin sebebi son günlerde stand-up gösterilerine yoğun şekilde maruz kalmam. YouTube’da en profesyonelinden en amatörüne kadar pek çok performansı izledim. Dikkatimi çeken ortak nokta şu oldu: Cinsellik neredeyse istisnasız biçimde ana malzeme haline gelmiş durumda. En sıradan konular bile cinsel göndermelerle şekilleniyor. Cinsellik içeren küfürler esprilerin omurgasını oluşturuyor. Seyirci de bu vurgulara kahkahalarla karşılık veriyor.
Komedyenlerin röportajlarını da inceledim. Argo ve küfürlü ifadelerin toplumsal jargona ait olduğunu, bu dilin sokakta zaten kullanıldığını, ailelerin gösterilere gönüllü şekilde bilet aldığını ve bu nedenle yapılan eleştirilerin anlamsız olduğunu savunuyorlar.
Ben ise bu meseleye başka bir pencereden bakmak istiyorum. Neden cinsellik bu kadar öne çıkıyor? İşte bazı gözlemlerim:
1. Kültürel Ayrışma:
Mizah dünyasında milliyetçi ve muhafazakâr kesimin etkisi sınırlıdır. Daha çok sol, sosyal demokrat ya da mizahı meslek edinen çevreler, cinsellik ve müstehcenlik konularında daha serbesttir. Bu kesim için bu meseleler sansürlenecek değil, rahatça ifade edilecek alanlardır.
2. Kolay Tüketilen Mizah:
Cinsel içerikli mizah geniş bir alıcı kitlesine hitap eder. Çünkü doğrudan içgüdülere seslenir. Oysa düşünsel, entelektüel mizah; bilgi, kültür ve dikkat gerektirir. Cinsellik ise dolaysız bir kahkaha kaynağıdır. Bu da cinsel mizahın pratikte daha fazla rağbet görmesine neden olur.
3. Tabular ve Baskı Mekanizması:
Toplumda baskılanan cinsel enerjinin mizah yoluyla dışa vurulması, psikanalitik açıdan da tanıdık bir durumdur. Freud’un da belirttiği gibi, bastırılan dürtüler mizah gibi dolaylı yollarla ifade bulur. Cinsel tabuların mizahla delinmesi de bu çerçevede anlam kazanır.
4. Riskin Az Olduğu Alanlar Tercih Edilir:
Siyaset, ekonomi ya da yönetime dair eleştiriler ciddi risk taşıyorsa, bu alanlarda üretim azalır. Buna karşın cinsellik gibi toplumsal risk taşımayan konular üzerinden mizah yapmak daha “güvenli” ve kazançlı hale gelir. Kendi deneyimimden örnek vermem gerekirse, “Gülüşe Gülüşe Anlaşalım” adlı kitabım çok sınırlı sayıda basıldı ve satış geliri maliyeti dahi karşılamadı. Hatta bir arkadaşım esprili bir şekilde “Kitabın adı ‘Gülüşe Gülüşe Sevişelim’ olsaydı daha çok satardı” dedi. Bu, toplumun mizah tercihini çarpıcı biçimde ortaya koyuyor.
Gelelim başlıktaki soruya: Muzırlık mizahın malzemesi midir?
Evet, içinde bulunduğumuz toplumsal yapı ve talep doğrultusunda bu soruya evet denebilir. Ama bu, durumu onaylamamız gerektiği anlamına gelmez. Çünkü mizah, yalnızca kusurları güldürerek onaylayan değil, aynı zamanda onları işleyerek düzelten bir sanattır. Molière’in ifadesiyle, “Komedi güldürerek eğitme sanatıdır.”
Peki muzırlık mizahın bir marazı, yani bozulmuş bir yönü müdür?
Bana göre öyledir. Bunu da geleneğimizin temel felsefesine dayanarak söylüyorum. Geleneksel Türk mizahında güldürmekle düşündürmek aynı potada erir. Mizah bir tür halk felsefesidir. Nasreddin Hoca bunun en somut örneğidir: Güldürür ama düşündürür, güldürürken öğretir.
Bugünse, niteliğin değil niceliğin değer gördüğü bir çağda yaşıyoruz. Belki bu yazıyı bile ancak birkaç kişi dikkatle okuyacak. Ne gariptir ki bu da başka bir kara mizah örneği değil mi?
Av. Durdu GÜNEŞ
Gazete Ankara DHP | Köşe Yazarı
dgunes@gazeteankara.com.tr
YORUM YAP