Mizah ve Hoşgörü: Toplumsal Dengeyi Sağlayan İki Güç
Düşündürme, eğlendirme ya da güldürme amacıyla hayatın çelişkilerini, gülünç ve sıradışı yönlerini ortaya koyan sanata mizah, bir durumu anlayışla karşılayarak olabildiğince esnek davranmaya ise hoşgörü diyoruz.
Mizah ve hoşgörü bir araya geldiğinde, şiddet yerine sevgi, asık surat yerine gülümseme topluma egemen olur. Ancak hoşgörünün olmadığı, baskının öne çıktığı yerlerde mizah yer altına çekilir. Bu bastırılmış mizah, birikir ve toplumsal olaylar patladığında yüzeye çıkar. Normal zamanlarda ise ruh sağlığı için emniyet subabı işlevi görür.
12 Eylül 1980 darbesi sonrası oluşan baskı ortamında, dönemin lideri Kenan Evren hakkında sayısız fıkra anlatılırdı. Demokrasi özlemi, bu fıkralarda hicivle dile getirilirdi:
Kenan Evren tıraş olurken berber sorar: “Paşam, demokrasiye ne zaman geçeceğiz?”
Evren sinirlenir: “Geçeceğiz dedik ya!”
Berber cevaplar: “Paşam ben demokrasi dedikçe sakalınız sertleşiyor, tıraşı daha rahat yapıyorum.”
Mizah, eleştiriyi örtülü ama güçlü şekilde yapar. Açıkça söylemenin tehlikeli olduğu ortamda, aykırılığı fıkrayla ya da karikatürle dile getirir. Bu nedenle mizah, otoriter yönetimlerin korkulu rüyasıdır.
Ancak mizahın gelişebilmesi için sosyal hoşgörü gerekir. Mizah legal zeminlerde varlık göstermeli, sadece yeraltına sıkışmamalıdır. Çünkü mizah yayınlamak cesaret ister. Hoşgörünün olmadığı yerde mizahçının işi, hapis ve sansürle tehdit edilir.
Amerika Birleşik Devletleri'nin 16. Başkanı Abraham Lincoln (1809–1865) çirkinliğiyle alay konusu olurdu. Ancak Lincoln, bu durumu espriyle karşılar:
Bir gün mecliste konuşurken muhaliflerinden biri bağırır:
“İnanmayın Lincoln’a, o ikiyüzlüdür!”
Lincoln sakin şekilde cevap verir:
“Hanımefendiler ve beyefendiler, eğer iki yüzüm olsaydı, bu yüzümü kullanır mıydım?”
İngiltere Başbakanı Winston Churchill (1874–1965) de yüz hatlarıyla dalga geçen karikatüristlere şöyle demiştir:
“Yanılıyorsun dostum, yanaklarım bulldog köpeklerinden daha çok sarkar.”
Güney Afrika’nın ilk siyah Cumhurbaşkanı Nelson Mandela (1918–2013), hakkında karikatür çizen bir sanatçıyı arayarak şöyle der:
“Bu hafta karikatürümü göremedim. Merak ettim. Neden çizmedin?”
Bu tür hoşgörülü tavırlar, mizahın toplumu kutuplaştırmadan eleştirebilmesini sağlar.
Mizah ve hoşgörünün olmadığı yerde hakaret, argo ve kin öne çıkar. Toplumun her alanında gerginlik artar. Oysa mizah ve hoşgörü, sorunların çözümünde bir yumuşama alanı yaratır.
Bazı gelişmiş ülkelerde siyasetçilerin mizah danışmanları vardır. Mizah yapmanın zamanlaması ve üslubu üzerine eğitim alırlar. Çünkü mizah, yanlış kullanıldığında kırıcı olabilir ama doğru kullanıldığında güçlü bir sosyal bağ kurar.
Baskıcı rejimlerde mizah cezalandırılır. Örneğin hiciv şairi Nef’i (1572–1635), dönemin sadrazamı Bayram Paşa’ya yazdığı hiciv nedeniyle boğularak öldürülmüş, cesedi denize atılmıştır.
Romanya örneğinde Tanase adlı bir tiyatrocu, sahnede “askerler saatlerimizi aldı” esprisini yaptıktan sonra ertesi gün kurşuna dizilmiştir. (Kaynak: Zihni Göktay söyleşisi, Melike Eğilmezler, YKY, 2016)
Sonuç olarak:
Mizah ve hoşgörü gelişmişliğin göstergesidir.
Mizah bastırılırsa yerine şiddet geçer.
Hoşgörü eksikse, mizahın yerini nefret alır.
Ve bir toplumda hem mizah hem de hoşgörü yoksa, kutuplaşma ve huzursuzluk artar.
Av. Durdu GÜNEŞ
Gazete Ankara DHP | Köşe Yazarı
dgunes@gazeteankara.com.tr
“Türkiye’nin kalbi Ankara’nın sesi” – Dijital Haber Portalı:
www.gazeteankara.com.tr
YORUM YAP