YAZARLAR

26 Haziran 2025 Perşembe, 03:25

Bizi Tutan Şey: Zaaf mı, Korku mu?

Geçtiğimiz gün internette karşıma çıkan bir hikâye beni oldukça etkiledi. Anlatan kişi, "Celal Ağa" adında bir adamın hikâyesini paylaşıyordu.

Celal Ağa’nın eline bir gün çok değerli bir antika vazo geçiyor. “Bir gün işe yarar” diyerek saklamaya karar veriyor ama kime güveneceğini bilemiyor.

Korkuyor. Çalınır diye kimseye bahsetmiyor. Eşi ya da çalışanlar eski diye çöpe atar endişesiyle gizliyor. Kasaya koysa hırsız bulur diye korkuyor, iş yerine götürse biri görür diye tedirgin oluyor.

Sonunda “En iyisi gözümün önünde olsun” diyerek evdeki konsolun üzerine yerleştiriyor.

Ama yine de evdekilere sadece bir arkadaş hediyesi olduğunu söylüyor, değerini gizliyor.

Her sabah evden çıkarken göz ucuyla bakıyor, yerinde mi diye.

Dışarıda aklına düştükçe eve dönüyor, bir bakıyor vazo hâlâ orada, içi rahatlıyor.

Bir gün çocukları salonda top oynarken, top vazoya doğru gidiyor. Celal Ağa panikle koltuktan fırlayıp kendini yere atıyor ve havada vazoyu yakalıyor.

Ama sinirle çocuklara bağırıyor. Onlar üzülüp salondan çıkınca, Celal Ağa bir an duruyor…

Sonra vazoyu yere fırlatıyor ve tek bir cümle kuruyor:

“İşte kurtuldum.”

Bu hikâyenin anlattığı şey çok açık:

Bizi en çok bağlayan şeyler, bazen en çok korktuğumuz şeylerdir.

Ve korkularımız, özgürlük hissimizin önündeki en büyük engeldir.

Bir şeye aşırı değer vermek; bir eşyaya, bir başarıya, bir insana, bir onaya körü körüne bağlanmak, zamanla zaafa dönüşür.

Ve bu zaaflar bizi yönetmeye başlar. Düşüncelerimizi, tepkilerimizi, hatta karakterimizi şekillendirir.

“Zaaflarımız esaretimizdir.”

Çünkü değer verdiğimiz şey zarar görmesin diye çoğu zaman susarız.

Haksızlıklara boyun eğer, korkularımız yüzünden hakkımızı savunamayız.

Kimi zaman üç kuruşluk insanların karşısında eğiliriz, çünkü içten içe bir şeye kaybetme korkusu bizi yönetiyordur.

İfade edemediğimiz öfke, bastırdığımız endişe ve içimizde tuttuğumuz “keşke”ler…

Bunlar hep o görünmeyen zincirlerin halkalarıdır.

Tıpkı Celal Ağa gibi, biz de bir gün kendi “vazomuz”la yüzleşmeliyiz.

O vazo bir nesne değil; ona yüklediğimiz anlamdır.

Ve belki de artık şu soruyu sormanın zamanı geldi:

Beni en çok ne tutuyor? Hangi korkum, hangi bağımlılığım beni esir alıyor?

Kendi özgürlüğümüz için önce kendi içimizdeki zincirleri kırmamız gerekiyor.

Ben kırdım.

Korkularımı, kaygılarımı, “amanlarımı”, “eyvahlarımı” bir vazo gibi yere attım.

Ve o an anladım: Hiçbir şey, iç huzurdan daha kıymetli değil.

Eğer sizin de “vazonuz” varsa ve sizi tutsak ediyorsa,

korkmayın...

Yere bırakın ve kırın.

Özgürleşin.

Ve gerçekten kim olmak istiyorsanız, o olun.

Sevgi ve saygılarımla,

Özlem İCİK | Köşe Yazarı
oicik@gazeteankara.com.tr
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı
www.gazeteankara.com.tr
Türkiye’nin kalbi Ankara’nın sesi

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)