YAZARLAR

29 Haziran 2025 Pazar, 00:00

Ev Kiraları Arşı Aştı: Ev Sahibi mi Haklı, Kiracı mı Mağdur? Sosyal Fay Hatlarının Sessiz Çatlağı

Son yıllarda Türkiye, birbirini izleyen üç büyük sarsıntıyla yüzleşti: Suriye kaynaklı kitlesel göç dalgası, küresel COVID-19 pandemisi ve 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen Kahramanmaraş merkezli büyük deprem. Her biri yalnızca fiziksel yapıları değil, toplumsal dayanışma ağlarını ve ekonomik dengeleri de derinden sarstı.

Ancak bu sarsıntıların ardından yeni bir sosyal fay hattı, yavaş ama derinlemesine çatlamaya başladı: Ev sahibi ile kiracı arasındaki ilişki.

Geleneksel Türk toplum yapısında ev sahibi-kiracı ilişkisinde, yalnızca hukuki değil, aynı zamanda insani ve ahlaki bir bağ vardır. Bu bağ, aynı mahallede oturmanın, aynı sofrayı paylaşmanın, aynı acıya ortak olmanın bir ifadesiydi. Bugün ise bu ilişki, ekonomik kaygıların ve piyasa koşullarının tahakkümüne girmiş durumdadır.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, büyükşehirlerde konut kiraları son üç yılda ortalama %300 ila %600 oranında arttı. Artık yalnızca ekonomik bir veri değil, aynı zamanda toplumsal adaletin sınandığı bir gösterge haline gelmiştir.

Kiracı “geçinemiyorum” diyor, ev sahibi ise “ben de enflasyonla mücadele ediyorum” diyerek hakkını savunuyor. Bu ikilem, bizi klasik bir soru ile baş başa bırakıyor: Kim haklı? Ev sahibi mi, kiracı mı?

Bu sorunu Dinî ve Ahlaki Zeminde tartışmaya açarsak: İslam düşüncesine göre mülkün asıl sahibi Allah’tır; insan ise yalnızca emanetçidir. Bu bakış açısı, ekonomik ilişkilerin de vicdani bir zemine oturmasını zorunlu kılar. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” hadisi, yalnızca bir öğüt değil, bir toplumsal sorumluluk çağrısıdır.

Kutsal Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de geçen, “Ölçü ve tartıyı adaletle yapınız” (En’am, 152) emri de gösteriyor ki, adalet yalnızca terazide değil, kira sözleşmelerinde, sosyal ilişkilerde ve piyasa ahlakında da gereklidir.

Ev sahibi için bu bir imtihandır: Kirasını artırarak kısa vadeli kazanç mı tercih edilecek, yoksa toplumsal huzurun parçası olmayı mı tercih edecek?

Diğer yandan bazı kiracılar da bu ilişkide tamamen masum değildir: Evi kötü kullanmak, sorumluluklarını yerine getirmemek ya da kendisinin kiraladığı mekânı, etik dışı üçüncü şahıslara kiralama yöntemlerine başvurmak da bu çarkı bozan davranışlardır. Ancak istisnaları genele yaymak, sosyal çatışmayı daha da körükler.

Hukuki Düzenlemeler Yeterli mi?

Hükûmetin 2022 yılında uygulamaya koyduğu %25’lik kira artışı sınırı, teoride kiracıyı korumayı amaçlasa da uygulamada ciddi ihlaller yaşanmaktadır. Kiralar elden alınmakta, kontratlar kısa süreli düzenlenmekte veya dolaylı yollarla zam yapılmaktadır. Mahkemeler, ev sahibi-kiracı davalarıyla dolup taşmakta; arabulucular ise bu sorunları çözmeye çalışmaktadır.

Ancak açık olan şudur: Bu mesele yalnızca hukukla çözülemez. Vicdan devreye girmediği sürece, kanunlar kağıt üzerinde kalmaya mahkûmdur.

Ne Yapmalı?

Kısa, orta ve uzun vadeli çözümlere ihtiyaç vardır:

·         Devlet, sosyal konut üretimini artırmalı, TOKİ benzeri modellerle dar gelirli vatandaşlara yönelik kiralık konut seferberliği başlatmalıdır.

·         Belediyeler, yaşlılar, emekliler ve asgari ücretliler için kira destek programları oluşturmalıdır.

·         Diyanet İşleri Başkanlığı ve sivil toplum kuruluşları, toplumda "emanet bilinci" ve "komşuluk ahlakı" konularında bilinçlendirme faaliyetleri yürütmelidir.

Toplumsal barış, yalnızca köprüler, yollar ya da mega projelerle değil; bir ev sahibinin kira zammı yapmamaya karar vermesiyle de sağlanabilir. Bazen bir vicdani karar, onlarca kanuni düzenlemeden daha fazla etki yaratır.

Sonuç olarak

Unutmamalıyız ki, bu dünyada hepimiz geçiciyiz. Ev sahibi de olsak, kiracı da; gerçekte yalnızca misafiriz. Gerçek mülk, Rabbimizin bize lütfettiği vicdandır, merhamettir, insaftır.

Unutmayalım! Hepimiz kiracıyız bu hayatta. Gerçek ev, hakkıyla yaşanmış bir ömrün sonunda Rabbimizin lütfedeceği o ebedi yurttur. O gün, kiracı mıydık, ev sahibi mi, kimse sormayacak. Ama helal kazandın mı, hak gözeterek yaşadın mı, bu sorular hepimize sorulacak.

Dileğimiz odur ki; kalbi yumuşak, kazancı helal, niyeti temiz insanlar çoğalsın. Ve bu ülke, sadece ekonomide değil, vicdani değerlerde de büyüsün. Allah, kazancı helal, niyeti temiz, kalbi yumuşak olanlardan eylesin bizleri. Amin demek sizlere düşer…

Saygılarımla.

Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı
www.gazeteankara.com.tr
“Türkiye’nin kalbi Ankara’nın sesi”

 

 

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)