Meritokrasi Mümkün Mü?
Farklı görüşler olmakla birlikte modern devletlerin, kamu düzenini ve güvenliğini sağlamak, hukukun üstünlüğünü tesis etmek, eğitim, sağlık, ulaşım, istihdam gibi alanlarda kamu hizmeti sunarak vatandaşlarının yaşam kalitesini artırmak, egemenliği ve bağımsızlığı korumak, toplumun ortak değerlerini ve kimliğini korumak, sosyal adaleti ve eşitliği sağlamak, uluslararası barışa katkıda bulunmak gibi amaçları vardır. Devletlerin bu amaçlarını gerçekleştirmesindeki en önemli unsurun insan unsuru olduğu ifade edilebilir. Devletin kalkınması, geliştirilmesi, eldeki kaynakların etkin bir şekilde kullanılabilmesi ve yönetimde rasyonelliğin sağlanabilmesi için yetkin personelin istihdam edilmesi gerekir.
Meritokrasi Kavramı
Yetkin personelin istihdam edilmesi dediğimizde, literatürde yer alan meritokrasi (liyakata dayalı yönetim, liyakat yönetimi) kavramı karşımıza çıkmaktadır. Literatürde farklı algılamalar olmakla birlikte, günümüzde meritokrasi, liyakat ya da yeteneğin insanları konumlara ayırmak ve ödüllendirmek için temel olduğu ve en yüksek otoritenin en liyakatli kişi tarafından işgal edildiği bir sosyal sistem olarak algılanabilir. Devlet yönetimi açısından değerlendirdiğimizde, devletin yetenekli insanlar tarafından yönetilmesi ve yükselmede liyakat ve başarı esaslarının gözetilmesini ifade etmektedir. Kişinin, kendi gayreti ve liyakati dışında ırk, dil, din, cinsiyet, tarikat, cemaat, memleket ve sosyal çevre gibi etkenlere bakılmaksızın hak ettiği noktaya varabileceğini varsayar. Diğer bir deyişle liyakat sistemi, kamu kurum ve kuruluşlarında görev alacak personelin işe alımında, görevde yükselmesinde, yer değiştirmesinde, ödül ve ceza uygulamalarında sahip olduğu yeteneklerin, bilgi ve beceri durumunun dikkate alınması, o işi en iyi yapabilecek niteliklere sahip olması şeklinde tanımlanabilir.
Kamu Yöneticilerinde Liyakatin Gerekliliği
Kamu kaynaklarını kullanan kamu yöneticilerinin, o ülkenin en liyakatli insanları olması gerektiğini hep düşünmüşümdür. Zira kamu kaynakları tüm halkın varlığını ifade etmektedir. Dolayısıyla bu kaynakların etkili, verimli, tutumlu, hukuka uygun ve kamu yararına kullanılması gerekir. Bunun için de kamu yöneticileri olarak, mevcutlar içinden en liyakatlilerin seçilmesi hayati öneme sahiptir. Bunun aynı zamanda adaletin bir gereği olduğunu söylemeliyiz.
Peki, meritokrasi olmazsa ne olur?
Meritokrasi olmazsa, yani liyakat sisteminin olmadığı bir toplumda ya da kurumda pek çok olumsuz sonuç ortaya çıkar. Görevler, yetkin kişilere değil, torpil, akrabalık, etnisite, tarikat, cemaat, sadakat vb. gibi ölçütlere göre dağıtılır. Yetkin olmayan kişiler doğru kararlar veremez; kamu hizmetleri, özel sektör, eğitim ve yargı gibi kritik alanlar etkisizleşir. Toplumda "çalışarak bir yere gelinebileceği" inancı zayıflar. İnsanlar sisteme güvenmez, bu da toplumsal huzuru ve sosyal sermayeyi azaltır. Yetkin bireyler, liyakate değer verilen başka ülkelere veya sektörlere yönelir. Liyakat yerine sadakat ve çıkar ilişkileri ön plana çıkınca, rüşvet, adam kayırma ve usulsüzlükler yaygınlaşır, kamu kaynakları verimsiz kullanılır. Alt sınıflardan gelen yetenekli bireylerin yükselebilme şansı kalmaz. Sınıf farkları derinleşir, toplumsal barış bozulur.
Meritokrasinin Sağladığı Faydalar
Oysa meritokrasinin sonsuz faydası vardır. En başta en uygun kişilerin en uygun yerlere geleceğini, kamu yönetiminde kararların bilgiye, deneyime ve yeteneğe dayalı olarak alınacağını, hataların azalacağını ve amaçlara ulaşmada başarı oranının yükseleceğini söylemek mümkündür. Kamu kurumları, özel şirketler ve akademik yapılar daha etkin çalışır. Zaman, emek ve kaynak israfı önlenir. İnovasyon ve kalite artar. İnsanlar "hak eden kazanır" ilkesine inanır. Bu, toplumsal güveni artırır ve çatışmaları azaltır. Nepotizm, kronizm azalır. İnsanlar sınıf, etnisite, cinsiyet, köken vs. gibi faktörlerden bağımsız olarak yükselebilir. Eğitim, bilim, sanayi ve kamu yönetiminde kaliteli insan gücü oluşur. Meritokrasiyi uygulayan bir ülke, ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasına doğrudan katkı sağlar. Liyakatle görevlendirilen kişiler sorumluluklarının bilincindedir. Keyfi yönetim azalır, denetim mekanizmaları daha etkili işler. Sonuçta kurumlar kişilerle değil, ilkelere bağlı olarak işler. Kişiler değişse bile sistem sürdürülebilir kalır.
Bu kadar çok faydası olan meritokrasinin tam olarak uygulanması mümkün mü?
Tarihsel örneklere baktığımızda kısmi meritokrasi uygulamalarının olduğunu görmekteyiz. Örneğin, Osmanlı İmparatorluğu'nda klasik dönemde Enderun Mektebine çocuklar yeteneklerine göre alınıyordu ve bu çocuklar yine liyakatlerine bağlı olarak sadrazamlığa kadar yükselebiliyordu. İslam tarihinde “Asr-ı Saadet” döneminde liyakat ilkesinin uygulandığını görmekteyiz. 19. yüzyılda İngiliz kamu yönetiminde aristokratik torpil sistemi yerine sınava dayalı kamu personel sistemi getirilmiştir. Napolyon, “yeteneğe göre yükselme” prensibini benimseyerek soylular dışında da kişilerin ordu ve bürokraside yükselmesine izin vermiştir. Günümüzde özellikle beyin göçü alan ülkelere bakmak gerekiyor. Beyin göçü alan ülkeler, genel itibarıyla liyakat ilkesini benimseyen ve pratikte uygulamaya geçiren ülkelerdir. Bu ülkelerin demokrasinin geliştiği, hukukun üstünlüğü, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerinin uygulandığı ülkeler olduğunu görüyoruz. Ancak bu ülkelerde de meritokrasinin tam olarak uygulandığını söylemek mümkün görünmüyor.
Tam meritokrasi neden olmuyor?
Öncelikle, başlangıç koşullarında eşitsizlik olduğunu söylemek gerekiyor. Eğitimde, sağlıkta, aile yapısında ve sosyal çevrede doğuştan gelen eşitsizlikler vardır. "Eşit fırsat" iddiası, ancak çok güçlü bir sosyal refah devleti varsa kısmi olarak geçerli olabilir. Referanslar, çevre, soyadı, mezun olunan okul gibi unsurlar hâlâ gelişmiş ülkelerde bile belirleyicidir. "Gizli elitizm", meritokrasiye zarar veriyor. Sanatta, edebiyatta, yöneticilikte ya da stratejide “liyakat” çok boyutludur; bu nedenle objektif kriterlerle ölçmek de zor olabilmektedir. Liyakati belirlemede kullanılan standart sınavlar zekâya ya da yeteneğe değil, çoğu zaman test çözme pratiğine, kültürel sermayeye ya da ekonomik imkâna dayanır. Bunların yanı sıra az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde nepotizm, kronizm, hemşericilik, etnik köken, mezhep, bölgecilik, tarikat-cemaat, partizanlık, kurumsal yapıların zayıf olması gibi hususları da eklemek mümkündür.
Sonuç: Meritokrasinin Önemi ve Geleceği
Sonuç olarak, meritokrasinin olmaması sadece bireyleri değil, tüm toplumun ve insanlığın geleceğini tehdit eder. Liyakat, kalkınmanın, adaletin ve sürdürülebilir istikrarın temelidir. İyi işleyen bir sistem, ancak hak edenlerin hak ettikleri yerde olduğu bir düzende mümkündür. İnsanlığın ulaştığı mevcut sosyal ve siyasal sistemler noktasında, mevcut şartlarda (yapısal eşitsizlikler, kültürel kodlar ve güç ilişkileri vb.) meritokrasiyi tam olarak uygulamak mümkün olmasa da göreceli olarak optimal düzeyde işleyen meritokrasiye sahip ülkeler bulunmaktadır. Kendi vatandaşları için gelişmiş demokrasiye sahip olan bu ülkeler, küresel bazda diğer kaynakların yanı sıra beşerî sermayeyi de sömürmektedir. O nedenle insanlığın ortak geleceği için meritokrasiyi gelişmiş ülkelerin tekelinde bırakmamak, küresel bazda geliştirmek gerekmektedir.
Ömer YÜREKLİ I Köşe Yazarı
oyurekli@gazeteankara.com.tr
Gazete Ankara Dijital Haber portalı
YORUM YAP