Bereketin İzinde: Toprağa Vefa, Üreticiye Saygı
Çiftçi, toprağın diliyle konuşur. Güneş daha doğmadan başlar onun günü. Rüzgârla yarışır, güneşe omuz verir, yağmuru dua gibi bekler. Tohumla konuşur, fidanla dertleşir, ürünle sevinir. Çünkü onun yaşamı, doğrudan toprağın kalp atışına bağlıdır.
Her hasat, bir ömrün emeğidir. Her ürün, alın terinin meyvesidir.
Dün 14 Mayıs’tı. Takvimde sade bir tarih gibi görünse de aslında çok derin bir sesi temsil eder: Dünya Çiftçiler Günü. Bugün, sadece bir kutlama değildir. Aynı zamanda bir hatırlatma, bir uyarı ve bir çağrıdır. Çünkü biliyoruz ki toprakta umut varsa, sofrada bereket olur.
Türkiye’nin dört bir yanında insanlar sabahı traktörde, akşamı serada, geceleri ise fidan gölgesinde karşılıyor. Baharda kiraz çiçek açıyor, yazın çilek kızarıyor, seralarda ejder meyvesi renkleniyor. Her bir karış toprak bir üretim hikâyesi yazıyor. Ama o hikâyenin kahramanları, yani çiftçiler, giderek yalnızlaşıyor.
Bugün çiftçiler yalnızca toprağın yükünü değil, zamanın da yükünü taşıyor. Girdi maliyetleri yükseliyor. Mazot, gübre, ilaç, su derken üretim çiftçinin sırtında ağır bir yüke dönüşüyor. Tarım politikaları kısa vadeli, sulama sistemleri eski, destekler yetersiz. İklim değişiyor ama sistem aynı kalıyor. Pazarda ürün bol olabilir, ama çiftçinin yüzü gülmüyor. Çünkü emeğinin karşılığını alamıyor.
Bir başka büyük sorun daha var: kırsaldan kente göç. Gençler artık tarlada değil, şehirde masa başında bir hayat arıyor. Köy, bir tercih değil, bir zorunluluk gibi görülüyor. Oysa tarım, geri kalmışlığın değil, geleceğin alanı olmalıydı. Akıllı tarım teknolojileriyle, dijital sistemlerle, sürdürülebilir modellerle geleceği kırsalda kurmalıydık. Ama ne yazık ki gençler, bu geleceği başka yerlerde arıyor.
Bugün sadece alkış yetmez. Sadece kutlamakla kalırsak, yarın alkışlayacak kimseyi bulamayabiliriz. Çünkü tarım, sadece bir ekonomik faaliyet değil, bir hayat biçimidir. Plan ister vizyon ister, dayanışma ister.
Tarım Bakanlığı’ndan yerel yönetimlere, üniversitelerden özel sektöre kadar herkesin bu zincirin bir parçası olması gerekir.
Kooperatifler güçlendirilmeli, üretici birlikleri desteklenmeli, alım garantili sistemler kurulmalıdır.
Çünkü tarım, sadece çiftçinin değil, bu ülkenin meselesidir. Gıda güvenliği, milli güvenliğin bir parçasıdır. Soframızda kendi ürünümüzü görmek istiyorsak, bugün bu uyanışı yaşamak zorundayız.
Toprakla barışmalıyız. Tarımı yüceltmeliyiz. Gençleri kırsalda tutmalı, kadın çiftçileri desteklemeli, üretimi planlamalıyız.
Kırsalı terk edilecek değil, yeniden diriltilecek bir vatan gibi görmeliyiz.
Bu noktada, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözü bize bir hatırlatma değil, bir görevdir:
“Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür.”
Bu söz, sadece geçmişin bir övgüsü değil, geleceğe bırakılmış güçlü bir mirastır.
Ben de bir çiftçi ailesinin torunu, toprağın içinde büyümüş bir çocuğun evladı olarak bu sözün ağırlığını ve anlamını yüreğimde taşıyorum. Tırnakla kazınan toprağı, alın teriyle büyüyen fidanı bilerek, görerek, hissederek büyüdüm.
Bugün yazdığım bu yazı, yalnızca bir yazar ya da bir akademisyen duyarlılığıyla değil; aynı zamanda bir vefa ve aidiyet duygusuyla kaleme alınmıştır.
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı olarak, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’nde, toprağı bereketle yoğuran tüm çiftçilerimizi saygıyla selamlıyoruz.
Çünkü biliyoruz ki…
Gelecek, toprağın üzerinde yazılıyor.
Dr. Oğuz POYRAZOĞLU
opoyrazoglu@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara DHP – Kurucu ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
www.gazeteankara.com.tr
“Türkiye'nin kalbi Ankara'nın sesi”
YORUM YAP