Unutulan Zihinler: Türkiye Akademisinin Sessiz Çığlığı ve Geleceğe Davet
Bu yazı; bilginin peşinde yorulmadan yürüyen, sabah okula karın açlığıyla gelip bilim aşkıyla güne devam eden, ülkesine ve insanlığa inanan tüm akademisyenlere ithaf edilmiştir.
Akademisyenler: Ülkenin En Değerli Sermayesi
Ankara’da, bir kamu üniversitesinde görev yapan bilgisayar mühendisliği profesörü, sabah kahvaltısını edemeden okuluna gelmiş, üç ders, bir tez savunması ve akademik kurul toplantısından sonra hâlâ masasının başında... Masasında araştırmalar, öğrenci tezleri, proje taslakları… Elindeki tüm yetersiz imkâna rağmen, ülkesinin teknolojik geleceğine katkı sunmaya kararlı bir bilim insanı.
Bu hikâye bir istisna değil. Türkiye’de binlerce akademisyenin ortak gerçeği. Ancak çelişki şu ki: Bu emek, bu üretim, bu özveri; ailesini geçindirmeye yetmeyen bir maaşla ödüllendiriliyor.
Akademide Derinleşen Kriz
Türkiye'nin akademik dünyası, sessiz ama derin bir krizle karşı karşıya. Eğitim, inovasyon ve küresel rekabet gibi kavramlar siyasetin her kademesinde vurgulanıyor. Ancak bu hedefleri hayata geçirecek akademik kadrolar, bırakın takdiri, ekonomik olarak ayakta kalmakta zorlanıyor.
Bugün Türkiye'de bir profesörün net maaşı, özel sektörde yeni işe başlamış bir yazılımcının üçte biri kadar. Akademik unvanlar, bilgi üretimi, yayınlar, projeler... Tüm bu sorumluluklar, ne yazık ki ekonomik olarak karşılık bulmuyor.
Küresel Kıyas: Türkiye Neden Geri Kalıyor?
ABD, Almanya, Japonya, Güney Kore ve Finlandiya gibi ülkelerde profesör maaşları yıllık 80.000–160.000 USD arasında değişiyor. Bu ülkelerde akademisyenlere sadece yüksek maaş verilmekle kalınmıyor; sosyal destekler, araştırma fonları ve ek gelir fırsatları da sağlanıyor. Akademik meslek hem ekonomik hem de toplumsal olarak saygın bir konumda.
Türkiye’de ise 2025 itibarıyla bir profesörün ortalama maaşı yılda yalnızca 18.000–22.000 USD seviyesinde. Enflasyon ve düşen alım gücüyle birlikte, akademik kariyer giderek cazibesini yitiriyor. Parlak zihinler özel sektöre ya da yurt dışına kayıyor.
Nereye Gidiyoruz?
Üniversiteler boşalıyor. Öğrenciler danışmansız kalıyor. Araştırma laboratuvarları çalışmıyor. Ülkenin en parlak beyinleri ya göç ediyor ya da motivasyonunu yitiriyor. Akademik sistem, sessizce çözülüyor. Bu, yalnızca bir gelir meselesi değil. Bu, Türkiye'nin bilimsel ve entelektüel geleceğinin erimesidir.
Yol Haritası: Söz Değil, Somut Reform
1. Akademik Maaşların Yeniden Yapılandırılması
Maaşlar, enflasyona ve uluslararası standartlara göre yeniden düzenlenmeli; özlük hakları iyileştirilmelidir.
2. Araştırma Fonları ve Bilimsel Teşvikler
Akademisyenlerin proje üretimine düzenli destek verilmeli; TÜBİTAK ve benzeri kurumlar bürokratik engelleri kaldırarak daha etkin çalışmalıdır.
3. Vergisel Avantajlar ve Sosyal Haklar
Akademisyenlere özel vergi muafiyetleri, lojman destekleri, ulaşım ve çocuk yardımı gibi haklar sağlanmalıdır.
4. Üniversite-Sanayi İşbirliklerinin Teşviki
Danışmanlık, teknoloji transferi ve start-up iş birlikleri sayesinde akademisyenler hem gelir elde edebilmeli hem de bilgi ekonomisine katkı sunabilmelidir.
5. Toplumsal Farkındalık ve Saygının Geri Kazandırılması
Bilim insanının değeri, yalnızca akademik camiada değil, toplum nezdinde de yeniden inşa edilmelidir.
Sonuç: Türkiye’nin Geleceği Akademide Şekillenecek
Bir akademisyenin görevi sadece ders vermek değildir. O, ülkenin düşünsel altyapısını kurar, bilimle geleceğe yön verir. Akademisyenlik, maaşla ölçülemez ama maaşsız da sürdürülemez.
Eğer Türkiye bilimde, teknolojide ve yenilikte söz sahibi bir ülke olacaksa; bu, akademisyenlerin refahı ve itibarıyla mümkün olur. Onların emeğini takdir etmek, sadece vicdani değil, stratejik bir zorunluluktur.
Yarın geç olabilir. Akademiye yatırım, Türkiye'nin geleceğine yatırımdır.
Saygıyla,
Prof. Dr. O. Ayhan ERDEM
aerdem@gazeteankara.com.tr
{o0o}
Nerede Bir Zulüm Varsa, Çatışma Varsa, Adaletsizlik Varsa Sona Erdirmek İçin Biz Oradayız.
Türkiye’nin Kalbi, Ankara’nın Sesi" olan Dijital Haber Portalı,
YORUM YAP