YAZARLAR

22 Kasım 2025 Cumartesi, 00:00

Türkiye’de Yükseköğretim-İşgücü Piyasası Eşleşmesinin Yapısal Dinamikleri-I

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK’in) 23 Temmuz 2025’te yayımladığı 2024 Yükseköğretim İstihdam Göstergeleri, Türkiye’de üniversite mezunlarının işgücü piyasasındaki konumlarının alanlara göre belirgin biçimde ayrıştığını göstermektedir. Sağlık, mühendislik ve bilişim gibi teknik programlar yüksek istihdam ve hızlı iş bulma avantajı sunarken; sosyal bilimler, gazetecilik ve enformasyon gibi alanlarda düşük istihdam, uzun iş arama süreleri ve zayıf alan uyumu dikkat çekmektedir.


Son yirmi yılda yükseköğretim hızla genişlemiş olsa da, veriler niceliksel büyümenin niteliksel sorunları çözmediğini ortaya koymaktadır. Birçok alanda arz-talep dengesi bozulmuş, yükseköğretim ile işgücü piyasası arasındaki yapısal uyumsuzluk belirginleşmiştir.

Alanlar Arası İstihdam Farklılaşması: Arz-Talep Dengesinin Bozulması

Lisans mezunlarının istihdam oranının %75,6’dan %75’e gerilemesi, yüzeysel bir dalgalanma değil; işgücü piyasasının doygunluğa gelme sinyalidir. Benzer düşüş ön lisans mezunlarında da görülmekte, bu da “ara eleman” kapasitesinin dahi sektörler tarafından yeterince istihdam edilemediğini göstermektedir.

Buna karşılık tıp ve sağlıkla ilgili programlarda %96’nın üzerindeki istihdam oranı, bu alanlarda arzın hâlâ talebin gerisinde olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Dil ve konuşma terapisi, özel eğitim ve benzeri mesleki uzmanlık gerektiren alanlarda görülen yüksek karşılık, Türkiye’de sağlık ve rehabilitasyon sektörlerinin sürekli ve yapısal insan kaynağı ihtiyacına işaret etmektedir.

Sonuç olarak yükseköğretim, özellikle sosyal bilimlerde kontenjan artışını işgücü piyasasının istihdam kapasitesiyle uyumlu yönetilememekte; buna karşın teknik ve sağlık alanlarında talep yönlü bir istihdam yapılanması sürmektedir.

İlk İş Bulma Süresindeki Ayrışma: Mesleki Derinliğin Belirleyici Etkisi

Lisans mezunlarında ortalama ilk iş bulma süresinin 14,4 aya çıkması, üniversite-iş dünyası arasındaki geçiş sürecinin giderek zorlaştığını göstermektedir. Mezunların bir yılı aşan bekleme süresi, yükseköğretim sisteminde iş piyasasına doğrudan adaptasyon sağlayan staj, uygulamalı işyeri eğitimi (Teknoloji Fakülteleri örneğinde olduğu gibi) ve sertifikasyon mekanizmalarının henüz yeterince işlememesiyle ilgilidir.

Sağlık alanında ilk iş bulma süresinin 2-4 ay gibi son derece düşük seviyelerde seyretmesi ise mesleki uzmanlık gerektiren alanlarda istihdamın daha öngörülebilir ve hızlı olduğunu göstermektedir. Buna karşılık ön lisans mezunlarının 16 aya varan iş bulma süreleri, rekabetin yoğun ve düşük ücretli sektörlerde istihdam arayışını işaret etmektedir.

Bu durum, Türkiye’nin aslında yalnızca mezun sayısını artırmakla değil, mezunların niteliği ve sektör uyumu ile ilgili daha temel bir sorunla karşı karşıya olduğunu göstermektedir.

Alan Uyumu ve İşgücü Verimliliği: Mezun-Meslek Eşleşmesindeki Kopuş

Türkiye’de mezunların önemli bir kısmı alan dışı işlere yönelmekte; bu da üç temel sorunu beraberinde getirmektedir. Bunlar;

  • Eğitim yatırımının geri dönüşü düşmektedir.
  • Beceri–iş uyumsuzluğu verimliliği azaltmaktadır.
  • Kurumsal işgücü planlaması zorlaşmaktadır.

Dolayısıyla sorun yalnızca “fazla mezun” değil, “doğru alanda mezun yetiştirememe” sorunudur.

Bölgesel Üniversiteler ve Yerel Ekonomiler: Kopuk Ekosistem

Türkiye’de üniversitelerin Anadolu’ya yaygınlaşması, yükseköğretimde erişimi artırmıştır; ancak üniversitelerin yerel işgücü piyasalarıyla bütünleşmesi aynı hızda gerçekleşmemiştir. Yerel sektörlerin kapasitesi sınırlı, üniversite–sanayi işbirliği kurumsallaşmamış, mezunların önemli kısmı bölge dışına yönelmiştir. Bu durum, üniversitelerin bulundukları bölgeler için ekonomik bir kaldıraç olma potansiyelini zayıflatmaktadır.

Politika Önerileri, Stratejik Eşleşme İçin Yol Haritası

  • Kontenjanların Talep Analizine Göre Yeniden Yapılandırılması: Sosyal bilimlerde arz fazlası kontrol altına alınmalı; sağlık, mühendislik ve bilişim gibi talep yönlü alanlarda kapasite artırımı planlı yürütülmelidir.
  • Üniversite-Sektör Ara Yüzlerinin Güçlendirilmesi: Uzun dönemli staj, uygulamalı eğitim ve sektörel mentorluk modelleri tüm üniversitelerde zorunlu hâle getirilmelidir.
  • Sertifikasyon ve Yeterlilik Sisteminin Yaygınlaştırılması:  Özellikle ön lisans mezunlarının sektörel sertifikasyonlarla desteklenmesi istihdam geçişini hızlandıracaktır.
  • Bölgesel Uzmanlaşmış Üniversite Modeli: Her üniversite, bulunduğu kentin ekonomik ekosisteminde belirli bir uzmanlık alanına yönlendirilerek bölgesel katma değer yaratmalıdır.
  • Veri Tabanlı Yükseköğretim Planlaması: İstihdam göstergeleri dönemsel olarak güncellenmeli; politika yapım süreci veri temelli bir yapıya kavuşturulmalıdır.

Sonuç

Türkiye yükseköğretimi, erişimi genişletme dönemini büyük ölçüde tamamlamıştır. Bundan sonraki aşama, niteliksel dönüşümün sağlanmasıdır. Mezunların işgücü piyasasında karşılık bulması yalnızca ekonomik bir mesele değil; toplumsal refah, fırsat eşitliği ve sürdürülebilir kalkınmanın da temel bileşenidir.

Bu nedenle yükseköğretim–istihdam ilişkisi artık rastlantısal değil, stratejik bir planlama ekseninde yeniden ele alınmak zorundadır. (DEVAM EDECEK)

Saygılarımla,
Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı

Dr. Oğuz Poyrazoğlu'nun (Gazete Ankara Kurucu & Sorumlu Yazı İşleri Müdürü-Yazar) editörlüğünü yaptığı, "TÜİK: Yükseköğretimde İstihdam, Kazanç ve İşe Geçiş Süreleri Yeniden Şekilleniyor-Sağlık, Mühendislik ve Bilişim Zirvede" başlıklı makaleyi okumak için ilgili bağlantı:

https://www.gazeteankara.com.tr/egitim/tuik-yuksekogretimde-istihdam-kazanc-ve-ise-gecis-sureleri-yeniden-sekilleniyor-saglik-muhendislik-ve-bilisim-zirvede-4348

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)