Sahte İmzalar, Gerçek Hayatları Gölgelemesin
Bazı haberler vardır; sadece olayları değil, vicdanları da sarsar. Son günlerde kamuoyuna yansıyan “sahte elektronik imzalarla usulsüz diploma düzenlenmesi” yönündeki iddialar da tam olarak böyle bir etki yarattı. Hukukî boyutları kadar toplumsal yansımalarıyla da dikkat çeken bu olay, sadece bir sahtecilik vakası değildir. Aynı zamanda binlerce onurlu bireyin emeğini, alın terini ve hayat mücadelesini gölgeleyebilecek bir medya dilinin sınavıdır.
Olayın adlî yönü elbette ki titizlikle soruşturulmalıdır. Suç varsa cezası, sahte varsa iptali gerekir. Çünkü bir diploma, sadece bir belge değil; yıllar süren çabanın, fedakârlığın ve hak edilmiş bir başarının simgesidir. Bu belgeyi sahte yollarla elde etmeye yeltenmek, yalnızca hukuka değil, toplumsal adalete ve ahlaka da karşı işlenmiş bir suçtur. Ancak bir diğer önemli mesele de, bu olaylar kamuoyuna aktarılırken kullanılan dilin sorumluluğudur.
Medyada sıkça rastladığımız ifadelerden biri, “köklü üniversitelerin sistemlerine izinsiz giriş yapıldığı” yönündedir. Bu tür genellemeler, kulağa ilk anda olayın vahametini yansıtan teknik açıklamalar gibi gelse de, derinlemesine bakıldığında çok daha büyük bir sorunu ortaya çıkarır: Masumiyetin zedelenmesi.
Bir kişi ya da bir grubun işlediği suç, o kurumun tamamına mal edilemez. Türkiye’nin dört bir yanındaki üniversitelerde yıllarını eğitimle geçiren, sınavlarda ter döken, ailesinin rızkından keserek eğitimine devam eden gençlerin diplomaları bir kelimeyle gölgelenemez. Birkaç sahte imzanın gölgesinde, binlerce gerçek hayatın karartılmasına izin verilemez.
Gazetecilik sadece bilgi aktarmak değil, aynı zamanda hakikati adaletle tartmaktır. Haberi yazarken kullanılan her kelime, aslında bir terazidir. O teraziye yalnızca failin suçu değil, toplumun vicdanı da konur. Bu yüzden “tırnak içinde” verilen cümleler, çoğu zaman birer manşet değil, masumiyet sınavıdır. “Köklü üniversitelerin sistemlerine girildi” gibi ifadeler, hedefi şaşırmış oklar gibi binlerce mezunu yaralayabilir.
Bu noktada hatırlanması gereken bazı temel ilkeler vardır:
- Bireysel suç ile kurumsal kimlik birbirinden ayrılmalıdır. Bir kişinin yasa dışı eylemi, o kurumun itibarına gölge düşürmemeli; aksine o kurumun, bu tür eylemlere karşı ne kadar duyarlı olduğu vurgulanmalıdır.
- Dil bir silahtır, ölçüyle kullanılmalıdır. Haber dili; yalnızca bilgi aktaran değil, aynı zamanda yönlendiren bir güçtür. Bu nedenle her cümle, hem failin hem de masumun hakkını gözeterek kurulmalıdır.
- Gerçek mezunların emeği korunmalıdır. Bugün sahte diplomalarla sistemlere girenler haber oluyorsa, yarın aynı kurumdan mezun olmuş onurlu bir birey, işe alımda şüpheyle karşılanabilir. Bu, adaletin değil, algının kararı olur.
- Toplumsal güven medya dilinde inşa edilir. Her sahte imza, sadece bir kâğıda değil; toplumsal hafızaya, liyakat duygusuna ve kurumlara olan güvene vurulmuş bir darbedir.
Medya, sadece gerçeği aktarmakla değil; o gerçeği nasıl aktardığıyla da sorumludur. Popülist yaklaşımlar uğruna dilin hoyratça kullanılması, kısa vadeli tıklanma hevesiyle uzun vadeli toplumsal zararlara yol açabilir. Dijital çağın baş döndürücü hızında, haberin sorumluluğu da bir o kadar ağırdır. Çünkü bir klavye darbesiyle yazılan her başlık, bazen bir insanın onuruna, emeğine ve geleceğine saplanan bir hançere dönüşebilir.
Bu nedenle çağrımız basittir ama hayatîdir: Suçu ifşa edin ama suçsuzu incitmeyin. Gerçeği söyleyin ama emek sahiplerini töhmet altında bırakmayın. Adaletle yazın ama adaletsizlik üretmeyin. Çünkü her kelime bir terazidir ve o terazinin kefesine yalnızca belgeler değil, umutlar, emekler ve hayaller de konur.
Adalet yalnızca mahkemede değil, dildedir. Her sözcük ya vicdanı onarır ya da vicdanı kanatır. Gelin, haberin de dili vicdanlı olsun. Çünkü toplumsal çürümeyi sadece sahteciler değil, sahteyi anlatırken gerçeği inciten diller de hızlandırır.
Saygılarımla,
Prof. Dr. Ayhan ERDEM
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı
aerdem@gazeteankara.com.tr
YORUM YAP