Geleceği Kodlamak Lise Sıralarında Başlar
Bir ülkenin istikbali, sadece yükselen binalarda, otoyollarda ve sanayi tesislerinde değil; eğitim politikalarında, sınıflarda atılan tohumlarda, genç zihinlerde filizlenen hayallerde gizlidir. Daha önce kaleme aldığımız “Yapay Zekâ Eğitimini İlk ve Ortaöğretime Entegre Etmek” başlıklı yazımızda bu stratejik zorunluluğu vurgulamıştık. Bu yazı ise o çağrının bir devamı, bir derinleştirilmiş devamıdır.
Bugün yapay zekâ dediğimiz kavram, sadece bir yazılım meselesi değil; insanlığın geleceğini şekillendiren etik, sosyolojik ve stratejik bir meseledir. Artık bu teknoloji yalnızca üniversitelerin mühendislik bölümlerine sıkıştırılamaz; sağlık, tarım, savunma, hukuk, sanat gibi pek çok alanda yaşanan dönüşümün dili haline gelmiştir. Dolayısıyla bu dönüşüm, eğitimin de yönünü ve kapsamını yeniden belirlemektedir.
Türkiye, genç nüfusuyla bu teknolojik dönüşüm için büyük bir avantaja sahiptir. Ancak bu avantaj, doğru zamanda yapılan eğitim yatırımlarıyla güce dönüşebilir. Üniversite yıllarını beklemek, teknolojik yarışta birkaç tur geriden başlamak demektir. Bu yüzden lise sıraları, yapay zekâ eğitimi için en doğru, en bereketli başlangıç noktasıdır. Çünkü lise çağındaki birey, merakın bilgeliğe evirildiği, “nasıl” sorusundan “neden” sorusuna geçiş yaptığı eşiktedir.
Yapay zekâ eğitiminde lise çağındaki gençlerimize yalnızca algoritmalar öğretilmemeli; algoritmaların ardındaki insanî, etik ve felsefi boyutlar da kavratılmalıdır. Böylece gençlerimiz sadece komut veren değil, kararlarının sosyal etkilerini tartan; sadece teknolojiyi kullanan değil, onu anlamlandıran bireyler olarak yetişecektir. Yapay zekâyı yazabilen değil, aynı zamanda sorgulayabilen bir kuşak, ülkemizin dijital geleceğini şekillendirecektir.
Dünyadaki örneklere baktığımızda bu yönelimin ne kadar acil olduğunu görüyoruz. Amerika, Kanada, Singapur, Güney Kore ve hatta Estonya gibi ülkeler liselerde yapay zekâ eğitimi vermeye çoktan başlamıştır. Kodlama, veri okuryazarlığı, yapay zekâ etiği, makine öğrenmesi gibi içerikler, lise düzeyinde öğretiliyor. Çünkü bu ülkeler biliyor ki, gelecek sadece teknolojiyi kullananların değil; onu tasarlayanların, yönetenlerin ve dönüştürenlerin olacaktır.
Bu bağlamda yapay zekâ eğitimi yalnızca bireysel beceri geliştirme meselesi değil; topyekûn bir milli stratejidir. Nasıl ki 20. yüzyılın ortasında okuma yazma bilmek, kalkınmanın anahtarıydı; 21. yüzyılda da veri okuryazarlığı, algoritmik düşünce ve dijital etik, dijital bağımsızlığın temelidir. Bu yüzden liselerde verilecek nitelikli bir yapay zekâ eğitimi, gelecekte kendi dil modelini, kendi otonom sistemini, kendi akıllı şehirlerini geliştiren bir Türkiye’nin kapısını aralayacaktır.
Ancak bu vizyonu gerçeğe dönüştürmek için sadece öğrencileri değil, öğretmenleri de bu dönüşüme hazırlamalıyız. Bilgisayar öğretmenleri başta olmak üzere, fen ve matematik öğretmenlerinin yapay zekâ okuryazarı olması sağlanmalı; hizmet içi eğitim programlarıyla donanımları artırılmalıdır. Milli Eğitim Bakanlığı, bu büyük dönüşümü omuzlayacak müfredat reformlarını kararlılıkla gerçekleştirmelidir. Pilot okullarda başlatılacak uygulamalarla edinilecek deneyim, zamanla Anadolu’nun dört bir yanına yayılmalı; bu eğitim fırsatları sosyoekonomik eşitsizlikleri derinleştirmeyecek şekilde eşitlikçi bir temelde sunulmalıdır.
Yapay zekâyı anlayan bir gençlik, geleceği pasif şekilde yaşamaz; onu inşa eder. Bu nedenle asıl soru artık şudur: Yapay zekâ bizim için bir tehdit mi olacak, yoksa bir umut mu? Cevap, onu kimlerin geliştirdiğiyle, kimlerin yön verdiğiyle yakından ilgilidir. Eğer biz, lise çağındaki gençlerimize bu teknolojiyi öğretmezsek; başkalarının geliştirdiği sistemlerin yalnızca kullanıcıları oluruz. Oysa bizim medeniyetimiz, insanı merkeze alan, aklı ve hikmeti önceleyen bir geçmişe sahiptir. Bu potansiyeli harekete geçirecek olan şey, cesur ve vizyoner bir eğitim politikasıdır.
Unutmayalım! Gelecek, liselerde yazılır. Büyük devrimler, alt sınıflarda başlar ve bu çağın en büyük devrimi; yapay zekâyı doğru anlayan, onu insanlık yararına kullanan bir nesil yetiştirmektir.
Saygılarımla.
Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı
YORUM YAP