Kuraklık Her Alanda Büyük Tehdit Oluşturuyor: Türkiye İçin Ulusal Su Stratejisi
İnsanoğlunun kadim tarihinde su, hayatın özü, bereketin simgesi, medeniyetlerin beşiği olmuştur. Fırat ve Dicle kıyılarında doğan uygarlıklar, Nil’in bereketli topraklarında yeşeren kültürler ve Anadolu’nun verimli ovaları hep suyun lütfuyla var olmuştur. Ancak bugün, modern insanlığın en büyük paradoksu ile karşı karşıyayız: Gelişmiş teknolojiler, dev sanayi tesisleri, küresel ticaret ağları… Ama en temel ihtiyacımız olan su hızla tükeniyor.
Kuraklık artık sadece çiftçinin kaygısı değil; sanayicinin, tüccarın, akademisyenin, hatta şehirde yaşayan sıradan vatandaşın meselesidir. Barajların doluluk oranları kritik seviyelere düşüyor. Tarımda sulama için yeterli kaynak bulunamadığında, gıda arzı daralıyor ve fiyatlar yükseliyor. Sanayide üretim süreçleri sekteye uğruyor. Enerji alanında, hidroelektrik santrallerinin üretimi azalıyor. Bu zincirleme etki, Türkiye gibi ülkelerde daha da sert hissediliyor. Çünkü kuraklık yalnızca toprağı değil, ekonomiyi, sosyal barışı ve nihayetinde geleceğimizi tehdit ediyor.
Birleşmiş Milletler’in raporları, dünyada 2 milyardan fazla insanın güvenli içme suyuna erişimde sıkıntı yaşadığını ortaya koyuyor. Afrika’da göçlerin önemli bir nedeni artık silahlı çatışmalar değil, suya ulaşamama. Avrupa’da yaz aylarında sıcak hava dalgaları ve kuraklık sebebiyle tarımsal üretimde ciddi kayıplar yaşanıyor. Kısacası, kuraklık artık yalnızca çevresel bir sorun değil, küresel güvenlik meselesi hâline gelmiştir.
Türkiye, coğrafi konumu gereği su zengini bir ülke değildir. Kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı giderek azalmakta ve “su fakiri” olma riski büyümektedir. Bu nedenle ulusal ölçekte yeni politikaların hayata geçirilmesi şarttır. Tarımda damla sulama ve modern sulama teknikleri yaygınlaştırılmalı, sanayide su geri dönüşüm teknolojileri teşvik edilmeli, şehirlerde akıllı su altyapıları kurulmalı, kayıp-kaçak oranları azaltılmalıdır. Ayrıca toplumun tüm kesimlerinde su tasarrufu bilinci eğitimle ve kamu kampanyalarıyla güçlendirilmelidir.
Dünya bu konuda çeşitli örnekler sunmaktadır. İsrail, çöl iklimine rağmen damla sulama teknolojileri ve deniz suyunun arıtılması sayesinde tarımsal üretimde kendi kendine yetebilmektedir. Hollanda, suyun yönetimini yalnızca bir çevre politikası değil, ulusal güvenlik stratejisinin ayrılmaz parçası hâline getirmiştir. Benzer şekilde Singapur, su geri dönüşümü ve yağmur suyu hasadı konularında örnek gösterilen bir ülke olmuştur. Türkiye’nin de bu örneklerden ders alarak kendi coğrafi ve ekonomik koşullarına uygun, sürdürülebilir bir su yönetimi modeli geliştirmesi gerekmektedir.
Ancak kuraklık üzerine konuşurken çoğu zaman rakamlarla, istatistiklerle boğuşuyoruz. Oysa işin özünde bir insanlık dramı vardır. Bugün çeşmeden akan suyu israf eden bir çocuk, yarın suyun damlasına hasret büyüyebilir. Anadolu’nun kurumuş göletlerinde oynayamayan çocuklar, sadece bir çevre felaketi değil, aynı zamanda kültürel bir yoksullaşma ile de karşı karşıyadır. Su, sadece yaşamın kaynağı değil; aynı zamanda huzurun, umudun ve geleceğin garantisidir. Eğer bizler bu emanete sahip çıkmazsak, gelecek kuşaklara susuz bir dünya bırakmak zorunda kalacağız.
Kuraklık, sessiz bir felakettir. Deprem gibi yıkıcı ve ani değildir; sinsi, yavaş ama bir o kadar da öldürücüdür. Bugün harekete geçmek, yalnızca çevreyi korumak değil, aynı zamanda ekonomimizi, kültürümüzü ve insanlığımızı korumaktır. Suya sahip çıkmak, geleceğe sahip çıkmaktır.
Türkiye İçin Ulusal Su Stratejisi: Beş Maddelik Yol Haritası
1. Su Kaynaklarının Etkin Yönetimi: Yer altı ve yer üstü su kaynakları tek bir ulusal veri tabanında toplanmalı, gerçek zamanlı izleme sistemleri kurulmalıdır.
2. Tarımda Dönüşüm: Geleneksel sulama yöntemleri terk edilerek, damla ve yağmurlama sulama zorunlu hâle getirilmelidir. Su tüketimi yüksek ürünlerin ekiminde bölgesel sınırlamalar uygulanmalıdır.
3. Sanayi ve Enerjide Yenilik: Sanayi tesislerinde suyun geri kazanımı zorunlu kılınmalı, hidroelektrik bağımlılığı yerine yenilenebilir enerji kaynaklarına ağırlık verilmelidir.
4. Kentlerde Akıllı Altyapılar: Şehirlerde yağmur suyu toplama sistemleri, gri su kullanımı ve akıllı sayaçlarla su yönetimi yaygınlaştırılmalıdır.
5. Toplumsal Farkındalık ve Eğitim: İlkokuldan üniversiteye kadar tüm eğitim müfredatına su bilinci dersleri eklenmeli; medya ve yerel yönetimler aracılığıyla halkın katılımı sağlanmalıdır.
2025-2050 Perspektifi: Üç Senaryo
Yıl |
İyimser Senaryo (m³/kişi) |
Gerçekçi Senaryo (m³/kişi) |
Kötümser Senaryo (m³/kişi) |
2025 |
1.200 |
1.100 |
1.000 |
2035 |
1.050 |
900 |
700 |
2050 |
1.000 |
800 |
500 |
1. İyimser Senaryo: Türkiye, bugünden güçlü adımlar atar; tarımda modern sulama, sanayide geri dönüşüm ve kentlerde akıllı altyapılar yaygınlaşır. 2050’de kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı kritik eşik olan 1000 m³ seviyesinin altına düşmez, ülke bölgesinde “sürdürülebilir su yönetimi” modeliyle örnek gösterilir.
2. Gerçekçi Senaryo: Kısmi adımlar atılır, ancak uygulamalarda yetersizlikler olur. 2050’de kişi başına düşen su miktarı 800 m³ seviyelerine geriler; Türkiye “su fakiri” ülkeler arasında yer alır, gıda fiyatlarında artış ve göç baskısı ciddi bir sorun haline gelir.
3. Kötümser Senaryo: Hiçbir ciddi reform yapılmaz, kuraklık ve iklim değişikliği hızlanır. 2050’de kişi başına düşen su miktarı 500 m³’ün altına iner. Anadolu’nun tarım ovaları verimsizleşir, şehirlerde su kesintileri hayatın bir parçası haline gelir, göç hareketleri ve sosyal huzursuzluk derinleşir.
Son Söz
Kuraklık, sessiz bir felakettir. Deprem gibi yıkıcı ve ani değildir; sinsi, yavaş ama bir o kadar da öldürücüdür. Bugün harekete geçmek, yalnızca çevreyi korumak değil, aynı zamanda ekonomimizi, kültürümüzü ve insanlığımızı korumaktır.
Su, sadece bugünün değil, yarının da meselesidir. Bu yol haritası ve senaryolar, yalnızca teknik bir planlama değil, aynı zamanda nesiller arası bir varoluş sözleşmesi olarak görülmelidir.
Saygılarımla
Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı
YORUM YAP