YAZARLAR

12 Haziran 2025 Perşembe, 00:00

Fil İle Maymunun Aynı Ağaca Tırmanmasını İstemek, Eşitlik Değil, Adaletin İhlalidir

Bazen bir hikâye, bir ömür boyu zihninizde yer eder. Eğitim ve toplumsal adalet üzerine düşünüldüğünde akıllara hep şu hikâye gelir:

Bir gün ormanda bir yarış düzenlenir. Yarışmanın kuralı çok basittir: "Şu ağaca tırmanan kazanacak." Yarışmacılar arasında bir maymun vardır, bir fil vardır, bir de balık… Maymun hızla tırmanır, fil çaresizce yukarı bakar, balık ise suyun içinde ne olduğunu bile anlayamaz. Hakem yarışmanın sonucunu ilan etmeye baştan hazırdır: "Kazanan maymun!"

Ama kimse şunu sormaz: Bu yarış adil miydi?

Eşitliği ve adaleti birbirine karıştırdığımız sürece, bu yarışların kazananı hep maymunlar olacaktır. Dolayısıyla da filler hep üzgün, balıklar hep kırgın kalacak.

Eğitim bilimlerinde sık sık kullandığımız bir ayrım vardır: Eşitlik ve adalet. Eşitlik, herkese aynı şeyi vermektir. Adalet ise herkese ihtiyacı olanı, kendi potansiyeline ulaşabilmesi için gerekeni verebilmektir. İşte eşitlik ve adalet arasındaki ince çizgi budur.

Eşitlik ilk bakışta adil gibi görünebilir. Herkese aynı imkân, aynı sınav, aynı yol gösterilmektedir.… Peki ya ihtiyaçlar farklıysa? Ya yetenekler farklıysa? O zaman bu eşitlik, aslında gizlenmiş bir adaletsizlik haline gelmez mi?

Bugün ülkemizde eğitimden iş dünyasına, toplumsal hayatın her alanında aynı yanlışı yapıyoruz: Herkese aynı soruları soruyor, aynı cevabı bekliyoruz. Sonra da neden herkes başarılı olmuyor diye hayıflanıyoruz.

Bakın, ülkemizde her yıl milyonlarca öğrenci çok çeşitli sınavlara giriyor. Tek bir ölçüt üzerinden – genellikle sayısal ve sözel beceriler – yetenekleri değerlendiriliyor. Matematikte zayıf olan çocuk, başarısız ilan ediliyor. Edebiyatı zayıf olan öğrenci, tembel damgası yiyor.

Peki ya o çocuk bir müzisyen olmaya eğilimliyse? Belki de bir ressam, bir marangoz, bir aşçı… Ama biz o çocuklara sürekli “Neden tırmanamıyorsun?” diyoruz. Oysa o çocuk bir fil gibi güçlü olabilir; ama yarışmayı hep maymunların kazandığı bir sistemde fil olmanın kıymeti bilinmiyor.

Bu yüzden eğitim sisteminde kaybolan, kendine güvenini yitiren, hayallerinden vazgeçen binlerce genç yetişiyor. Ne yazık ki bu gençlerden bazıları büyüdüğünde “Ben hiçbir işe yaramıyorum” duygusuyla hayata küsebiliyor. Asıl suçlu kim? Çocuk mu? Hayır. Yanlış yarışmayı düzenleyen bizleriz.

Anadolu’da yaşlıların çok güzel bir sözü vardır: “Her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır.”

Kimimiz konuşmayı iyi bilir, kimimiz dinlemeyi… Kimimiz yazmayı sever, kimimiz hesap yapmayı… Kimimiz toprakla uğraşır, kimimiz makinelerle… Ama biz ne yapıyoruz? Bir marangoz ustasını alıp bilgisayar programcısı yapmaya çalışıyoruz. Bir şair ruhlu genci alıp mühendis yapmaya uğraşıyoruz. Sonra da o insanlar mutsuz oluyor, toplumda içi boş başarılar çoğalıyor. Kartondan küleler inşa ediyoruz.

Unutmayalım ki toplum dediğimiz şey tek tip insanlardan oluşmaz. Bir ülke sadece doktorlarıyla değil; çiftçileriyle, mühendisleriyle, sanatçılarıyla, öğretmenleriyle, esnaflarıyla bir bütündür. Bir marangozun emeği olmasa evimizde refah seviyemizi artıran kullanışlı mobilyalar olmazdı. Bir çiftçinin emeği olmasa soframızda yiyecek bulamazdık. Bir öğretmenin emeği olmasa geleceğimiz olmazdı. O zaman neden herkesi aynı ağaca tırmandırmaya çalışıyoruz?

Gerçek zenginlik, insanların farklılıklarında gizlidir. Gerçek gelişmişlik, herkesin kendi yeteneğini ortaya koyabildiği sistemleri kurabilmektir.

Eğitimde Adalet İçin Ne Yapmalıyız?

·         Bireysel Yetenekleri Keşfeden Eğitim Modelleri Kurulmalı: Sadece akademik başarı değil, sanat, spor ve zanaat gibi alanlarda da çocukların yetenekleri ortaya çıkarılmalı.

·         Mesleki Eğitime Değer Verilmeli: Meslek liseleri hâlâ “başarısız öğrencilerin okulu” olarak görülüyor. Oysa orada geleceğin sanatçıları ve ustaları yetişiyor.

·         Sınav Odaklılık Azaltılmalı: Gençlerin ufkunu açacak portfolyo temelli, proje odaklı değerlendirmeler geliştirilmeli.

·         Ailelere Eğitim Verilmeli: Aileler çocuklarının yeteneklerini tanımalı ve onları başkalarıyla kıyaslamak yerine, kendi iç potansiyelleriyle yarışmaları için cesaretlendirmeli.

·         Toplumda Saygı Kültürü Oluşturulmalı: Hiçbir meslek diğerinden üstün değildir. Bir yazılım mühendisiyle bir marangoz aynı sofrada oturabilmeli. Kimsenin kimseye üstünlük taslamadığı bir toplum inşa edilmelidir.

SON SÖZ

Eşitlik güzel bir ideal olabilir. Ama adalet, eşitlikten çok daha büyük bir değerdir. Çünkü adalet, insanın fıtratına uygundur. Kimse fili ağaca tırmandırmaya kalkmasın. Fil o ağacı kökünden söker, nehri geçer, ormana muhafız olur.

Kimse balığa uç demesin. O zaten denizde bir kuş gibi özgürdür.
Kimse maymuna suyun dibine dal demesin. O zaten dalların arasında krallığını yaşar.

Gerçek başarı, insanların kendi yetenekleriyle üretmesi, büyümesi, gelişmesidir.
Gerçek adalet ise herkese kendi tırmanabileceği ağacı bulması için fırsat tanımaktır.

Unutmayın: Herkese aynı ayakkabıyı vermek eşitliktir; ama herkese kendi ayağına uygun ayakkabıyı vermek adalettir.

Saygılarımla,

Prof. Dr. O. Ayhan ERDEM
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara DHP Köşe Yazarı

 

 

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)