Ötekinin İnşası: İnsanları Etiketlemek Doğru Mu?
İnsanları etiketlemek... Yani bir kişiye bir özellik, davranış veya kimlik üzerinden yapıştırılan kalıcı tanımlar. Başta zararsız gibi görünse de bu durum çoğu zaman ayrımcılığın, ötekileştirmenin ve hatta nefretin zeminini hazırlar.
“Deli”, “serseri”, “ezik”, “tembel”, “huysuz” gibi etiketler yalnızca bireyin toplumdan dışlanmasına değil, zamanla kendi iç dünyasında da benliğini yitirmesine neden olabilir. Etiket bir kez yapıştı mı, o kişinin tüm davranışlarını o gözle okumaya başlarız. Oysa insanlar değişir. Davranışlar bağlama göre farklılık gösterir. Ama etiketler zihinlerimizdeki bulanıklığı kalıcı hale getirir.
Etnik Etiketleme: En Derin Yaralardan Biri
Bir de daha yıkıcı bir biçimi var: etnik etiketleme. İnsanları kökenlerine, ait oldukları topluluğa göre sınıflandırmak. “Onlar hırsızdır”, “bunlar tembeldir”, “şunlar kavgacıdır” gibi ifadeler, yalnızca bireyleri değil, tüm bir halkı hedef alır. Bu söylemler bireysel hataları kolektif bir kimliğe yükler ve tarihsel travmaları yeniden üretir. Unutmamalıyız: Her toplumda iyiler de vardır, kötüler de çalışkanlar da tembeller de.
Bugün insanlar; siyasi görüşleri, dini inançları, etnik kökenleri, yaşam tarzları hatta yaşadıkları şehirler üzerinden bile etiketleniyor. Bu tür kategoriler, insanları "biz" ve "öteki" diye ayırıyor. Ve bu ayrım; empatiyi öldürüyor, diyaloğu engelliyor, huzuru ve barışı tehdit ediyor. Sonuçları ise sadece sosyal değil, psikolojik ve siyasal boyutlarda da derin yaralar açıyor.
“Sevgi” Nereye Konumlanıyor?
Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre, sevgi, güvenlikten sonra gelen en temel ihtiyaçlardan biri. Peki biz, birini sevmek için önce hangi milletten olduğunu, hangi dine inandığını ya da hangi partiyi tuttuğunu mu soruyoruz? Gerçekten birini sevmek, onun kimliğini sorgulamadan, kalbine temas etmeyi gerektirir.
Gerçek sevgi; önyargısız, filtresiz ve içten bir bağ kurmakla başlar. Karşımızdakini değiştirmeye çalışmadan, onun kalbini görerek yaklaşmaktır esas olan. Etiketler, sevgiyi koşullara bağlar. Oysa sevgi, koşulsuz olmalıdır.
Etiketlemek Anlamayı Engeller
Bir insanı, bir halkı ya da bir bireyi tanımadan önce başkalarının gözlüklerini takarsak, kendi görme yetimizi kaybederiz. Etiketlediğimizde artık anlamayı bırakmış oluruz. Kendi aklımızla, sezgimizle, gözlemimizle ve vicdanımızla değerlendirme yapmak cesaret ister. Ama bu cesaret, bizi daha adil ve daha insani kılar.
Toplumun kalıplarını sorgulamak kolay değildir. Kendin gibi düşünmeyeni sevmek, "öteki" diyebileceğin biriyle dost olabilmek, kolayca alkışlanan bir şey değildir. Ama gereklidir. Çünkü kişileri birey olarak tanımak, davranışlarını bağlamında değerlendirmek ve etiketlerin ötesine geçebilmek; birlikte yaşamanın, barışın ve insan olmanın temelidir.
Unutmayalım: Kalpten kalbe giden yollar ne kimlik kartlarıyla ne de soyadlarıyla ilgilidir. Ve Kant’ın dediği gibi:
“Ne kadar çok sevdiğimiz varsa, dünyadaki yolculuğumuz o kadar kolay olur.”
Sevmenin filtresiz, dürüst ve yargısız olması dileğiyle…
Kalın sağlıcakla…
Özlem İcik
oicik@gazeteankara.com.tr
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı Köşe Yazarı
YORUM YAP