İfrat ve Tefrit Arasındaki Dindarlık
Dindarlık kelimesi, bireyin dinî inançlarına olan bağlılığını, bu inançları hayatında yaşama ve davranışlarına yansıtma derecesini ifade eder. Hem içsel bir yönelişi hem de dışa dönük bir tutumu kapsar. İslam’da dindarlık ise Allah’ın dini olan İslam’a sıkıca bağlanmak ve peygamberinin (sav) sünnetini yaşamak ile olur. Peygamberin (sav) sünneti; bütün güzel erdemleri, temel esasları ve ilkeleri temsil eder. Birey dinini doğru kaynaktan peygamber efendimizin (sav) sünnetleri vasıtasıyla en mükemmel şekilde öğrenebilir.
İslam Dini bütün işlerimizde bize orta yolu, dengeli bir üslubu tavsiye etmiştir:
İslam dini, hayatın her alanında “vasat ümmet” olmayı öğütler; ölçülü ve dengeli bir yaşam sürmeyi tavsiye eder. Bu tavsiye, sadece ibadetlerde değil; ahlâkta, sosyal ilişkilerde, düşünce tarzında ve hatta duyguların yönetiminde bile geçerlidir. Kur’an-ı Kerim’de bu ilke şöyle ifade edilir: “Ve böylece sizi orta bir ümmet kıldık…” (Bakara, 143) Bu ayet, ümmetin adaletli, mutedil ve dengeli bir duruşa sahip olması gerektiğini vurgular. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de buyurmuştur. “Dinde aşırı gitmekten sakının. Çünkü sizden öncekileri helâk eden, dinde aşırılığa gitmeleriydi.” (Nesâî, Menâsik, 220). Bu ölçülülük, sadece dinî uygulamalarda değil; yeme-içmeden giyime, konuşma üslubundan öfke kontrolüne kadar hayatın her alanında geçerlidir. Mümin ne katı bir şekilciliğe sapar ne de gevşekliğe düşer. O, hikmetle hareket eder hem kalbi hem aklı tatmin eden bir dengeyi gözetir.
İfrat ve Peygamber Efendimiz’in (sav) duruma bakışı:
İfrat kelimesi, Arapça kökenli olup Türkçede genellikle “aşırılık” anlamında kullanılır. Bir şeyde ölçüyü kaçırmak, dengeyi bozacak kadar ileri gitmek demektir. Bu kavram, özellikle ahlâkî ve sosyal davranışlarda, düşünce ve duygularda dengeyi korumanın önemini vurgularken karşımıza çıkar. Dinde ifrata düşmek, İslam’ın tavsiye ettiği itidal (denge) ilkesinden saparak, dinî uygulamalarda aşırıya kaçmak anlamına gelir. Bu, kişinin iyi niyetle başladığı bir ibadeti veya davranışı ölçüsüz hâle getirmesiyle ortaya çıkar. Oysa İslam, hayatın her alanında olduğu gibi dinî yaşantıda da orta yolu benimsemeyi öğütler.
Bazı sahabiler, Peygamberimizin ibadet hayatını öğrenmek isterler. Öğrendiklerinde, kendi ibadetlerini yetersiz görüp biri “Ben sürekli oruç tutacağım”, biri “Gece boyunca namaz kılacağım”, biri de “Kadınlarla evlenmeyeceğim” der. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.) onları uyarır ve şu sözleri söyler: “Sizi uyarıyorum! Allah’a yemin ederim ki, ben Allah’tan en çok korkanınız ve O’na en saygılı olanınızım. (Nafile olarak) bazen oruç tutuyor, bazen tutmuyorum. Gece hem namaz kılıyor hem de uyuyorum. Kadınlarla da evleniyorum. Sünnetimden yüz çeviren, benden değildir.” (Buhârî, Nikâh 1; Müslim, Nikâh 5). Bu sözlerle Efendimiz, dindarlığın ölçüsünü belirler: Aşırılık değil, denge. İbadet, hayatı zorlaştırmak için değil; ruhu güzelleştirmek, insanı kemale erdirmek içindir. Sünnet, sadece şekil değil; hikmettir, rahmettir, insaniyettir.
Tefrite düşmeye gelince:
Tefrit, Arapça kökenli bir kelimedir ve sözlükte “azlık, eksiklik, gevşeklik, ihmal” gibi anlamlara gelir. Terim olarak ise bir konuda gereken ölçünün altında kalmak, ihmal etmek, gevşek davranmak demektir. Yani bir şeyde olması gereken dengeyi koruyamayıp, o işin hakkını verememek. İslam’da tefrit, bir konuda Allah’ın koyduğu ölçünün altına düşmek, yani ihmalkârlık, gevşeklik ve eksiklik anlamına gelir. Bu hem ibadetlerde hem ahlâkî tutumlarda hem de sosyal sorumluluklarda ortaya çıkabilir. İslam’ın temel ilkesi olan itidal (denge), tefritin de ifratın da karşısındadır.
İslam’da tefritin görünümleri:
1. İbadetlerde Tefrit
• Namazı geciktirmek veya terk etmek
• Oruç tutmayı önemsememek
• Zekât vermemek ya da ertelemek
• Allah’a yönelişte gevşeklik, dua ve zikirden uzaklaşmak
Bu hâl, kişinin Allah ile olan bağını zayıflatır. Kur’an’da münafıkların namaza “üşenerek” kalktıkları belirtilir.
2. Ahlâkî Tefrit
- Sabırda tefrit: Her şeye hemen öfkelenmek, tahammülsüzlük
- Cömertlikte tefrit: Cimrilik, paylaşmaktan kaçınmak
- Cesarette tefrit: Korkaklık, hakkı savunmaktan geri durmak
- Adalette tefrit: Zulme sessiz kalmak, tarafsızlığı yitirmek
İmam Mâverdî, ahlâkî erdemlerin hep iki uç arasında olduğunu söyler: Tefrit ve ifrat. Gerçek erdem, bu iki uç arasında dengede kalmaktır.
3. Toplumsal ve Davranışsal Tefrit
- Aileye, komşuya, topluma karşı görevleri ihmal etmek
- Dinî tebliğde pasif kalmak
- İyiliği emretme ve kötülükten sakındırma görevini terk etmek
Sonuç olarak, ifrat ve tefrit, İslam’ın tavsiye ettiği dengeye zıttır. İslam, ne aşırılığı (ifrat) ne gevşekliği (tefrit) kabul eder. Bu ilke, İslam’ın dengeli ve mutedil bir hayat anlayışını benimsediğini vurgulayan özlü bir ilkedir. Gerçek mümin, ölçülü, hikmetli, sorumluluk sahibi bir hayat sürer. Tefrit hem bireyin ruhunu hem toplumun düzenini zayıflatır. Toplum, bireylerin ortak sorumluluk bilinciyle ayakta durur. Tefrit, bu bilinci zayıflatarak sosyal çözülmeyi hızlandırır. Aile içinde ihmalkâr bir baba, eğitimde sorumluluktan kaçan bir öğretmen, kamu hizmetinde gevşek davranan bir memur; hepsi tefritin toplumsal tezahürleridir. Bu tür davranışlar, adaletin, güvenin ve dayanışmanın zeminini aşındırır. İslam ne ifratı ne de tefriti kabul eder. Her iki uç, insanın fıtratına aykırıdır. Tefrit, bireyin ruhunu tembelliğe, toplumun düzenini ise dağınıklığa sürükler. Bu nedenle hem bireysel hayatımızda hem toplumsal ilişkilerimizde itidali, yani ölçülülüğü ve sorumluluk bilincini esas almak, İslam’ın hikmetli çağrısına kulak vermek demektir.
YORUM YAP