YAZARLAR

G[A]
G[A]
04 Mart 2025 Salı, 02:23

İçinizdeki Çocuğu Yaşatın Ama Çocuk Kalmayın

Psikologlar, kişisel gelişimciler sürekli “İçinizdeki çocuğu yaşatın” diyerek bize öğüt verirler. Mutluluk için hayatın sihirli formülü gibi görünen bu sözlerin açıklamaya ve sınırlamaya muhtaç yanları vardır.

İçimizdeki çocuğu yaşatmak hayat sevincini sürekli aktif tutmak anlamında kullanılır. Bu nasıl mümkün olacaktır? Çocuk saf bir zihne sahiptir. Geçmişteki birikmiş kötü deneyimlerinin gölgesi önüne düşmez ya da henüz geleceğe dair kaygı verecek bir veri, bilgi yoktur. Anı yaşar. Böylelikle her şey yeni bir keşif gibidir. Her şey oyuncak gibidir. Çocuk her fırsatta güler.

Bizim bir biyolojik yaşımız bir de akıl yaşımız vardır. Biyolojik yaşımız geçen zamanla ilgilidir. Bunu durdurmak ya da değiştirmek elimizde değildir. Ancak akıl yaşımızın gelişmesi bize bağlıdır. Kendiliğinden gelişmez.

Çocukken biyolojik yaşımızla akıl yaşımız paralel gider. Çocuk davranışları gösteririz. Ancak büyüdükçe biyolojik yaşla akıl yaşı arasında mesafe açılabilir. Kişinin biyolojik yaşının ilerlemesine rağmen hala akıl yaşı çocuklukta kalmış olabilir. Bu durum sosyal hayatta ciddi sorunlar doğurur. Bunları şimdi sıralayalım:

1-Çocuk hayatın gerçekliğini kavrayamaz. İsteğinin gerçekleşmesini ister. Bunun için ağlar, bağırır, ayağını yere vurur. Örneğin gecenin birinde kar yağıyor ve hava soğuk. Hemen o saatte dışarı çıkmak ister. Diyelim ki o saatte yeni banyo yapmıştır. Dışarı çıkması risklidir. Ama dinletemezsiniz. Çünkü çocuğa göre hayatın gerçeği değil, kendi isteği önemlidir.

Günlük hayatta biyolojik yaşı ilerlemiş ancak akıl yaşı çocuk kalmış kişi aynı davranışları gösterir. Diyelim ki arabasıyla gidiyor. Trafik tıkanmış. Muhtemelen kaza ve yol kontrolü vs. var. Bağırmaya, korna çalmaya başlar. Bilmez ki korna çalmakla, bağırmakla trafik açılmaz. Yani bir çocuk gibi hayatın gerçekliğini kavrayamadığı için çocukça tepkiler verir.

2-Çocuk bencildir, ben merkezlidir. Diyelim misafirliğe gittiniz. Çocuğunuz ev sahibi çocuğunun oyuncağını alıp vermek istemez. Benim olsun ister. Her şeyin merkezine kendini alır. Elinden oyuncağı aldığınızda ağlar. Onun başkasına ait olduğunu ve bu tür eşyaların bir ödül bedel dengesiyle oluştuğunu düşünemez.

Ödül bedel dengesini kavramayan biyolojik yaşı ilerlemiş, akıl yaşı çocuk kalmış kişi bürokraside ise hemen müdür, daire başkanı müsteşar olmak ister. Bunun bir zaman, ödül ve bedel dengesiyle oluştuğunu düşünemez. Gecekonduda yaşayan bir genç kız akıl yaşı gelişmediği için Etilerdeki bir hayatı yaşamak ister. Neden sonuç ilişkileri kuramaz.

3-Çocuk oyuncaklarıyla oynar ve zaman zaman sıkılır. Her şeyi bir oyuncağa dönüştürmek ister. Bir değnek bulur, onu at yapar. Bulduğu bir eşyadan evcilik oynar. Dünyaya oyuncak gözüyle bakar. Bu durum çocuk yaşı için oldukça sevimlidir.

Ancak kişi biyolojik yaşıyla orantılı olmayan çocuk davranışları gösterdiğinde komik olur. Örneğin çocuğa oyuncak tren alıp sonra onun başından kalkamayan baba tuhaf karşılanır.

Psikolog Deniz Bolsoy Erdem, “Bazıları hiç olgunlaşamazlar, o yüzden sevgililerini “oyuncak zannederler ve her çocuk gibi bir süre sonra aynı oyuncakla oynamaktan sıkılırlar.” diyerek akıl yaşı gelişmemişlerin davranış bozukluğuna dikkat çeker.

4-Çocuklar soyut şeyleri algılayamazlar. Her şeyi somutlaştırmak isterler. Onun için sık sık "Melek nedir? Şeytan nedir? Allah nedir? Neye benziyor" diye sorular sorarlar. Kızım henüz ilkokula gitmezken bir gün bana “Baba Allah erkek midir, kadın mıdır?" diye sormuştu. Ben “Allah’ın cinsiyeti yoktur kızım” dedim. “Nasıl yani baba Casper gibi bir şey mi?” dedi. Ben çizgi film karakterini Allah olarak bilmesin diye “Kızım bu soruların cevabını büyüyünce öğreneceksin” dedim. Gözlerime baktı, “Baba doğruyu söyle sen de bilmiyorsun değil mi?” dedi.

Zekanın gelişimi somuttan soyuta doğrudur. Felsefeciler zekayı soyut düşünebilme yeteneği olarak tanımlarlar. Matematik, felsefe, mantık gibi bilimler soyut düşünme yeteneği ile ilgilidir. Soyut düşünemeyen neden sonuç ilişkisi kuramaz, analitik düşünemez. Eğer kişinin biyolojik yaşı ilerlemiş ancak akıl yaşı çocuk kalmışsa hayatın sorunlarını kavrayamaz. Her şeyi sorun olarak görmeye başlar.

5-Çocuk hayalcidir. Onun için masalları sever. Masal çocuğun hayal dünyasını geliştirir. Çocuğun masal dinlemesi ve masal sevmesi çok doğaldır.

Ancak biyolojik yaş, akıl yaşıyla orantılı ilerlememişse hayal kırıklıkları yaşanır. Çocuksu hayaller erişkin yaşta varlığını sürdürürse “Donkişot sendromu” başlar. Kişinin sosyal hayatla uyumu olmaz. Hayat gerçekliğini hep zarar vererek öğretir.

Yukarıda saydığımız biyolojik yaşla, akıl yaşı uyumlu davranış biçimleri, çocuklar için çok normal ve sevimlidir. Ancak aynı davranışların erişkinlerde görülmesi, kişi ve toplum açısından ciddi sorunlar doğurur.

Sonsöz hayat sevinci açısından içinizdeki çocuğu yaşatın ama çocuk kalmayın.

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)