YAZARLAR

G[A]
G[A]
06 Nisan 2025 Pazar, 08:00

Seçilmişlik, Suç Dokunulmazlığı mı?

İBB Soruşturması Üzerinden Demokrasi, Hukuk ve Siyasi Algılar

Bugün sizlerle biraz farklı bir içerikte buluşmak istiyorum. Gündemin çok konuşulan bir konusuna, araştırmacı bir gözle ve mümkün olduğunca objektif bir yaklaşımla bakacağız. Hadi birlikte hem soralım hem de düşünelim.

Bildiğiniz üzere, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik soruşturma, Türkiye’de demokrasi ve hukuk devleti ilkelerinin bir kez daha sorgulanmasına neden oldu. Peki seçilmiş olmak, hukuki denetime, kovuşturmaya ve soruşturmaya kalkan olabilir mi? CHP seçmeni ve gençlik ne düşünüyor? Siyasi iletişim nasıl şekilleniyor?

Türkiye'nin gündeminde yine seçimle gelenle hukuk arasında kurulan hassas denge var. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne yönelik açılan soruşturma, yalnızca bir yerel yönetimle ilgili iddiaları değil, aynı zamanda hukukun üstünlüğü, siyasi meşruiyet ve demokratik refleksler arasındaki ilişkiyi de sorgulatıyor.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında açılan soruşturma ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in bu sürece yönelik kamuoyu açıklamaları, özellikle CHP seçmeni ve gençlik kitlelerinde güçlü tepkiler doğurmuş durumda. Fakat bu tepkiler, demokratik duyarlılık mı, yoksa hukuki süreçlere karşı duygusal bir refleks mi?

 

Demokrasi ve Hukuk Arasındaki Kırılgan Hat

“Demokraside suç işleme özgürlüğü yok” ifadesi, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’a ait. Bu söz, hukuk devleti perspektifinden bakıldığında son derece yerinde. Zira seçilerek göreve gelmek, hukuk dışı uygulamaları meşrulaştırmaz. Hukuk devletinde herkesin eylemleri, görev süresi ve siyasi kimliğinden bağımsız olarak denetlenebilir ve yargılanabilir.

Fakat Türkiye’deki toplumsal algı, çoğu zaman bu ilkeyle çelişiyor. Özellikle muhalif kesimlerde, bir seçilmişe yönelen her adli süreç, “siyasi operasyon” olarak etiketlenebiliyor.

İBB Soruşturması Ne Diyor?

İçişleri Bakanlığı tarafından yürütülen soruşturma, İBB kadrolarına terör örgütleriyle irtibatlı kişilerin alındığı iddialarına dayanıyor. Bu durum ciddi bir hukuk meselesidir ve somut delillerle yürütülmesi gerekir.

Ancak CHP tarafı, süreci baştan “siyasi bir plan” olarak yorumluyor. Bu durum, kamuoyu nezdinde yargıya olan güveni zedeliyor ve kutuplaşmayı artırıyor. Hukuki süreçler devam ederken henüz yargı kararı ortada yokken yapılan sert siyasi açıklamalar, demokratik kültürü yıpratabilir.

CHP Seçmeni ve Gençlik: Algı mı, Adalet mi?

CHP seçmeni, özellikle de gençlik kesimi, geçmişten bu yana yaşanan siyasi mağduriyetleri çok güçlü biçimde hatırlıyor. Bu hafıza, bugün yaşanan her adli süreci “iktidarın baskı aracı” olarak görme eğilimi yaratıyor.

Ancak şunu da sormak gerekiyor: Bu refleks, her durumda haklı mı?
Hukuki bir denetimi daha baştan reddetmek, suç varsa bile onun ortaya çıkarılmasını zorlaştırmaz mı?

Özellikle gençlik gruplarında sosyal medya üzerinden yükselen “sahiplenme” dalgası, çoğu zaman bilgiye değil duygulara dayanıyor. Bu da sağlıklı bir kamuoyu oluşumunu zorlaştırıyor.

Siyasi İletişim: Sınır Nerede Başlıyor?

İmamoğlu’nun iletişim dili, halkın iradesine, demokrasiye ve adalete vurgu yapıyor. Ancak bu vurgu, hukuk süreci tamamen göz ardı edilerek yapıldığında, kamuoyunu yönlendirmek yerine kutuplaştırabiliyor.

Özgür Özel ise CHP tabanını konsolide etmek için daha keskin bir üslup benimsiyor: “Bu bir kumpas”, “Yargı siyasallaştı” gibi söylemler, kısa vadede etki yaratabilir ama uzun vadede hukuka güveni aşındırabilir. Çünkü mesele yalnızca siyasi değil, aynı zamanda hukuki bir değerlendirme meselesidir.

Sonuç: Hukukla Siyaset Arasında Dengeli Bir Yol Mümkün

Türkiye’nin bugün en çok ihtiyaç duyduğu şey: objektiflik.
Ne siyasi aidiyetler ne de geçmiş travmalar, hukukun önüne geçmemeli. Seçilmiş olmak bir güven vesilesidir ama sınırsızlık vermez. Kamu görevi, en başta hesap verebilirlik gerektirir.

CHP seçmeni ve gençliği, demokratik duyarlılığını hukuki bilinçle birleştirdiği takdirde hem haklarını daha güçlü savunabilir hem de toplumsal meşruiyeti artırabilir. Aynı şekilde, iktidar cephesi de yargının tarafsızlığına gölge düşürmeyecek adımlar atarak bu süreci şeffaf şekilde yürütmelidir.

Sonuçta; demokrasi sadece seçim değil, hukukun üstünlüğüyle taçlanan bir yönetim biçimidir. Bu ilkeyi savunmak, hepimizin ortak görevidir.

 

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)