YAZARLAR

20 Temmuz 2025 Pazar, 08:00

Vakarlı Bir Direniş, İlmî Bir Yürüyüş: Prof. Dr. Rıza Ayhan’ın Ardında Bıraktığı İz

Bazı hayatlar vardır ki, kelimelerle anlatmak yetersiz kalır. Onlar ne yüksek sesle konuşurlar ne de alkış peşinde koşarlar. Ama bıraktıkları iz, zamanın tozunu siler; bir milletin hafızasına ilmî bir mühür gibi kazınır. Prof. Dr. Rıza Ayhan, işte böyle bir hayatın sahibidir. O, gürültüsüz ama azimli bir kararlılıkla yürüdü, fakat ardında bir akademi mirası, bir hukuk kültürü, hafızalara kazınmış bir insanlık dersi bıraktı.

1953 yılında Ankara’nın toprağına düşen bir çiğ tanesi gibi sessizce başlayan bu ömür, Türk yükseköğretiminin en zorlu dönemlerinden geçerek, en sarsılmaz sütunlarından biri hâline geldi.
O, sadece bir akademisyen değil; bilgiyi hikmete dönüştüren, makamı sorumluluğa tercüme eden bir yol göstericiydi.

1975 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olduğunda, önünde sıradan bir kariyer değil, milletine karşı duyduğu derin mesuliyetin şekillendireceği uzun bir yürüyüş vardı. Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde başladığı asistanlık görevi, onun akademiye attığı ilk adımdı. 1985 yılında doktorasını tamamladığında artık bir bilim insanı olmanın ötesine geçmişti; Türkiye’nin hukuk eğitimine katkı sunacak bir müessese mimarına dönüşmüştü.

Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin kuruluş kadrosunda yer alarak sadece bir bina değil, bir zihniyet inşa etti. Bilgiyi sunmakla yetinmeyip, onu karakterle bütünleştirmenin örneğini verdi.

1988’de doçent, 1994’te profesör unvanlarını alarak Gazi Üniversitesi’ndeki yolculuğuna başlayan Prof. Dr. Rıza Ayhan, bu üniversitenin sadece bir hocası değil, ruhunu yoğuran, Gazi’nin sessiz mimarı, bir önderi oldu. Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin kuruluş sürecinde attığı adımlar, geleceğe bırakılan birer harç gibiydi. Çünkü O, binaları değil, insanları inşa etmeye inanırdı.

2000 yılında, Gazi Üniversitesi öğretim üyelerinin ekseri çoğunluğuyla ve güveniyle rektörlük makamına layık görüldü. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından bu göreve atandığında, onun için asıl mesele makam değil, emanetti. Bu görevi yürütürken gösterdiği adalet, vakar ve tevazu; akademik camiada hâlâ hatırlanan bir denge ve dirayet örneğidir.

2004 yılında yaşanan gelişmeler nedeniyle görevini devretmek zorunda kaldığında, içinde ne bir serzeniş vardı ne de sitem. Sessizliğinde bile asalet taşıyordu. Çünkü onun için üniversite, bir kürsü değil; kutsal bir vatan parçasıydı. Ve o vatanın öğretmeni olmak, en büyük şerefti.

2008’de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından yeniden rektörlük görevine atanması, halkın ve akademinin gönlünde sönmeyen güvenin bir yansımasıydı. Bu, bir “ikinci bahar” değil, hiç durmadan akan bir nehrin yeniden toprağa can suyu vermesiydi.

Prof. Dr. Rıza Ayhan, bilim üretmenin kuru bir entelektüel çaba olmadığını bilirdi. O’nun kaleminden çıkan her satır, bir mesuliyetin; verdiği her ders, bir vicdanın yansımasıydı. Ticaret Hukuku, Sigorta Hukuku, Şirketler ve Sınai Mülkiyet Hukuku alanlarında yayımladığı eserler, yalnızca bilginin değil, bilgeliğin eseriydi.

Onun kitapları öğrencilerine sadece kanun maddelerini değil; adaletin ruhunu, hukukun insan onurunu korumakla yükümlü olduğunu da öğretti. İlmin içine ahlakı katmak, onun en temel yöntemiydi.

Hayatı, bir kürsüyle sınırlı kalmadı. Merkez Bankası Yönetim Kurulu Üyeliği, Kredi ve Yurtlar Kurumu Başkanlığı, Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyeliği gibi görevlerde, devlet aklı ile akademik vizyonu aynı potada eritmeyi başardı. Üniversitelerarası Kurul Başkanlığı gibi sorumlulukları yürütürken, çatışmanın değil, uzlaşının dilini kullandı.

Gençliğe olan inancı ise yalnızca sözde kalmadı. Başbakanlık Gençlik ve Spor Müdürlüğü’nde yürüttüğü projelerle, gençlerin sadece bugünü değil, geleceğini de düşünerek yol aldı.

Onun hayatı, sadece başarılarla değil; sessizce ama derinden atılmış adımlarla doludur. Dört çocuk babasıydı, ama binlerce öğrencinin gönül hocasıydı. Gazi Üniversitesi’nin koridorlarında onun ayak sesleri hâlâ yankılanıyor. Selçuk Üniversitesi’nin temel taşlarında onun emeği, Ahmet Yesevi Üniversitesi’nin vizyonunda, dualara dönüşen kalp ritimleri vardır.

Bugün bir hukuk öğrencisi bir soruyu sorduğunda, bir akademisyen yeni bir kitap yazarken ya da bir rektör adayı yeni bir göreve hazırlanırken; farkında olmadan onun izinden yürüyor. Çünkü bazı hayatlar, yalnızca kendi zamanında değil, kendinden sonraki yıllarda da yaşamaya devam eder.

Son Söz
Prof. Dr. Rıza Ayhan, üniversiteyi yüksek duvarlardan oluşan binalar değil, birer insan yuvası olarak gören bir anlayışın temsilcisidir. O, tevazu ile makamı, ilim ile devlet aklını, adaletle insanı birleştirmiş bir ömürdür. Bugün ardında bıraktığı eserler, sadece bir akademik başarı hikâyesi değil; bir millete yol gösterecek bir pusula ve ilmî vicdandır.

Bazı insanlar bir yıldız gibi parlar, ardından karanlığı delip geçer. Prof. Dr. Rıza Ayhan, işte o yıldızlardan biridir. O, sesini hiç yükseltmeden; bir nesli, bir sistemi, bir milleti aydınlatmayı başarmıştır.

Saygılarımla.

Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)