Üretken Yapay Zekâ ve Eğitim Sistemimize Entegrasyonu: Yeni Çağın Eşiğinde İnsan Kalabilmek
Eğitim, sadece bilgi aktaran bir araç değil, bir toplumun vicdanını, estetik anlayışını, adalet duygusunu ve yarınlara dair umutlarını şekillendiren kutsal bir çabadır. İşte bu kutsal çabaların tam ortasına, belki de insanlık tarihindeki en büyük dönüşümlerden biri olan üretken yapay zekâ adım adım yerleşmektedir. Bu geçiş, karşımıza sadece teknik bir dönüşüm değil; aynı zamanda etik, pedagojik ve varoluşsal bir sınav olarak çıkmaktadır.
Özellikle dil üretebilen, metin yazabilen, resim çizebilen, müzik besteleyebilen üretken yapay zekâ modelleri artık yalnızca mühendislik laboratuvarlarının konusu değildir. Bu teknolojiler sınıf kapılarını çoktan aralamıştır. Bu durum, eğitim sistemimizin temel taşları olan ölçme-değerlendirme, yaratıcılık ve bireysel gelişim gibi kavramları yeniden düşünmemizi zorunlu kılmaktadır.
Ancak bu meseleyi yalnızca "kopya çekme" ya da "ödevlerin değersizleşmesi" gibi yüzeysel etkilerle sınırlamak konuyu basite indirgemeci bir yaklaşım olur. Asıl tartışmamız gereken, üretken yapay zekânın sunduğu olanaklarla çocuklarımızın daha derinlikli, daha estetik, daha insani bir öğrenme sürecine nasıl dâhil olabileceğidir. Bu teknoloji doğru yönlendirildiğinde; öğrencinin iç sesini keşfetmesine, düşüncelerini daha etkili ifade etmesine ve hayal gücünü geliştirmesine yardımcı olabilir. Zayıf öğrenciler için bir öğrenme arkadaşı, engelli bireyler için destek aracı, kırsal bölgelerde öğretmen eksikliğini giderecek dijital bir yardımcı olabilir.
Tam da bu noktada durup şu kritik soruyu kendimize sormalıyız: Biz bu teknolojiyi eğitimde adaleti sağlamak için mi kullanıyoruz, yoksa var olan eşitsizlikleri daha da mı derinleştiriyoruz?
Bugün büyük şehirlerdeki nitelikli okullar üretken yapay zekâyı yaratıcı yazma, proje üretimi ve hatta kodlama eğitiminde etkin bir biçimde kullanırken; kırsal bölgelerdeki binlerce öğrenci hâlâ internet erişimi olmadan eğitim almaya çalışıyor. Bu tablo, dijital uçurumun yeni bir yüzünü gösteriyor. Teknolojik adaletsizlik, yalnızca altyapı eksikliği değil; geleceğe dair fırsatlara erişimdeki derin uçurumdur. Bu nedenle eğitim politikaları acilen gözden geçirilerek bu eşitsizliği giderecek şekilde yeniden tasarlanmalıdır.
Öğretmenlerin bu dönüşüm karşısında yalnız bırakılmaması hayati önemdedir. Pedagojik formasyonun artık dijital okuryazarlık, etik rehberlik ve yapay zekâ teknolojilerini anlamaya yönelik bileşenlerle yeniden yapılandırılması gereklidir. Çünkü yapay zekânın eğitime entegrasyonu yalnızca öğrenci merkezli değil, aynı zamanda öğretmen merkezli bir dönüşümlü olması zorunluluk haline gelmiştir.
Artık öğretmen sadece bilgiyi aktaran değil; öğrenmeyi tasarlayan, yönlendiren, rehberlik eden ve belki de bir "yapay zekâ mentorü" rolünü üstlenen kişidir. Bu dönüşüm, öğretmeni değersizleştirmek değil, aksine onun öğrencilere insani dokunuşunu daha da kıymetli hale getirmek zorundadır.
Unutmamamız gereken en önemli şey, teknolojinin merkezinde hâlâ insan ruhunun olması gerektiğidir. Bir yapay zekâ modeli, duyguları taklit edebilir; ancak onları anlayamaz. Bir öğrencinin yaşadığı hayal kırıklığını, başarısızlık korkusunu ya da bir öğretmenin gözlerinden süzülen sevinç yaşını hiçbir algoritma hissedemez. Zaten yapay zekaya duygusal veya dini anlamda soru sorulduğunda, kendisinin bir yapay zeka olduğunu, dini ve duygusal bir boyutunun olmadığını da belirtmektedir.
Eğitimin yarısı bilgi ise diğer yarısı; emek, sabır, sevgi ve insan sıcaklığıdır. Bu yüzden yapay zekâ, öğretmenin yerini alacak bir tehdit değil; öğretmenin etkinliğini artıracak bir yardımcı olarak düşünülmelidir.
Yapay Zekânın Tüm Öğrencileri Desteklemesi Nasıl Sağlanır?
Yapay zekânın öğrencilerin kökeni, yetenekleri veya imkânları fark etmeksizin herkesi desteklemesi, ancak kapsayıcı bir tasarım ve etik bir uygulama ile mümkündür. Bunun için izlenmesi gereken başlıca ilkeler şunlar olabilir:
1. Eşitliği Ön Planda Tutan Tasarım
· Çeşitli Veri Setleri: YZ modelleri; etnisite, dil, engellilik durumu, sosyoekonomik düzey ve öğrenme stillerini yansıtacak şekilde çeşitli verilerle eğitilmelidir.
· Önyargı Denetimi: YZ sistemleri düzenli olarak önyargı testlerine tabi tutulmalı; hiçbir grubu sistematik olarak dezavantajlı hâle getirmemelidir.
2. Herkes İçin Erişilebilirlik
· Çoklu Öğrenme Arayüzleri: Görsel, işitsel, dokunsal içeriklerle farklı öğrenme biçimlerini desteklemelidir.
· Dil ve Kültürel Uyum: Göçmen olarak gelenler için iki dilli ve yerli öğrenciler için uygun içerik sağlanmalıdır.
· Çevrimdışı Kullanım: İnternete erişimi olmayan bölgeler için çevrimdışı kullanılabilen çözümler üretilmelidir.
3. Öğretmenleri Güçlendirmek
· Eğitim ve Destek: Öğretmenlere yapay zekânın eğitimde kullanılmasına dair eğitimler verilmelidir.
· Ortak Geliştirme: YZ araçları geliştirilirken öğretmenlerin pedagojik ihtiyaçları dikkate alınmalıdır.
4. Öğrenci Özerkliğini Koruma
· Şeffaflık: YZ’nin nasıl karar verdiği açıkça anlatılmalıdır.
· Kişiselleştirme: Öğrenciler kendi öğrenme istikametlerini belirleyebilmelidir.
· Gizlilik: Öğrenci verileri güvenle korunmalıdır.
5. Politika ve Denetim Mekanizmaları
· Kamusal Denetim: Yasal düzenlemelerle YZ’nin insan haklarına uygunluğu sağlanmalıdır.
· Eşitlik Göstergeleri: Farklı gruplara etkisi sürekli izlenmelidir.
6. Sürekli Geri Bildirim ve İyileştirme
· Pilot Uygulamalar: YZ araçları yaygınlaştırılmadan önce çeşitli ortam ve öğrenci gruplarında test edilmelidir.
· Geri Bildirim Mekanizmaları: Öğrenciler ve öğretmenler deneyimlerini sistematik şekilde paylaşabilmelidir.
· Sürekli Güncelleme: Bu geri bildirimler ışığında sistemler geliştirilmeli ve hatalı etkiler hızla düzeltilmelidir.
Sonuç: Yapay zekâ, Türk eğitim sistemi için büyük bir fırsat ama aynı zamanda büyük bir sorumluluktur. Bu teknolojiyi insan merkezli ve adalet temelli bir anlayışla entegre edebilirsek; gelecekte daha özgür düşünen, yaratıcı ve vicdan sahibi bireyler yetiştirebiliriz. Aksi hâlde, eğitim politikalarını algoritmalara teslim etmek, telafisi mümkün olmayan bir kayba neden olabilir.
Şimdi hep birlikte kendimize şu soruyu sormalıyız: Bu yeniçağda çocuklarımızın hayallerini makineler mi inşa edecek, yoksa yine bizler mi?
Prof. Dr. O. Ayhan ERDEM
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara DHP Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
www.gazeteankara.com.tr
“Türkiye’nin kalbi, Ankara’nın sesi”
YORUM YAP