YAZARLAR

27 Ekim 2025 Pazartesi, 00:00

Her Sonbaharın İçinde Bir İlkbahar Gizlidir: Güz Gülleri Gibiyiz

GÜZ GÜLLERİ
İnan ki ağlamadım
Hüzünlüyüm sadece
Gözlerimdeki yaşlar çığ gibi
Yağar böyle her gece
               ***
Güz gülleri gibiyim
Hiç bahar yaşamadım
Ya sevmeyi bilmedim yıllarca
Ya sevince geç kaldım

 

Şimdi delicesine
Sevmek istesem bile
Sonbahar sisi çökmüş üstüme
Sevincim buruk yine
             ***
Güz gülleri gibiyim
Hiç bahar yaşamadım
Ya sevmeyi bilmedim yıllarca
Ya sevince geç kaldım
[Selim ÖZTAŞ,1993]

 

Şair der ki: İnanki ağlamadım, Hüzünlüyüm sadece…” Ama bu sözün içinde sessiz bir çığlık gizlidir. Ağlamadığını söylerken, aslında kalbinin yıllardır ağladığını, gözyaşlarını kimseye göstermediğini itiraf eder. Hayatın yükünü omuzlarında taşımış, gülümsemeyi bir erdem gibi öğrenmiş, ama içindeki sızıya da alışmıştır insan… Bizler de öyle değil miyiz zaten?


İçimizde hiç yaşanmamış baharların hüznü vardır. Kimimiz sevmeyi bilmeden geçirdik yılları, kimimiz sevince geç kaldık. Oysa her şeyin bir zamanı vardır. Gül, baharını beklemeden açarsa solar; insan da gönlünü zamansız açarsa kırılır, hüsrana uğrar.

Gençken duygular coşkuludur ama yönsüzdür; yaş alınca yön bulunur ama coşku azalır. Bu yüzden insan ya sevmeyi bilmeden ömrünü geçirir, ya da sevince, artık sevmenin bir şeyleri değiştirmediğini anlar. İşte o an, “güz gülleri”ne döneriz: Kökü sağlam, ama yaprakları kurumuş; kokusu derin, ama rengi solgun.

Sevmenin, inanmanın, bağ kurmanın zorlaştığı bir çağda yaşıyoruz. İnsanlar birbirine değil, telefonlarının ekranına dokunuyor. Göz göze gelmek yerine, boş sokaklara bakan ruhlar gibiyiz. Oysa sevgi, mevsimsiz bir çiçektir; ne kadar gecikmeden sularsak, o kadar yeşerir hayat.

Her şarkının bir hayat özeti vardır. “Sonbahar sisi çökmüş üstüme” derken yalnız bir kalpten söz edilmez; belki de bir toplumun yorgun ruhundan… Hepimiz biraz geç kalmış sevgiler, yarım kalmış cümleler ve söyleyemediğimiz “keşkelerle” yaşamıyor muyuz?

İçimizde hâlâ bir kıvılcım varsa, orada bahar filizlenebilir. Hüzün, insana insan olduğunu hatırlatan bir öğretmendir. Ağlayabilmek bir güçtür; sevilmeye hâlâ inanmak bir yüceliştir.

Unutma sevgili okur! Her sonbaharın içinde bir ilkbahar gizlidir. Her solan gül, toprakla buluşup yeniden filizlenir. Belki de hayat, hiç yaşamadığımız o “bahar”ı hâlâ bize saklıyordur. Kim bilir?

İnanki ağlamadım…" der şair. Ama bu cümlenin içinde bir ömürlük sessizlik saklıdır. Bazı gözyaşları kalbin içine akar; dışa değil. İnsan bazen ağlamaz; çünkü bilmektedir ki, ağlasa da değişmeyecek şeyler vardır. Hüzün, zamana karşı verilen sessiz bir andır.

Güz gülleri gibiyim, hiç bahar yaşamadım…" Ne kadar tanıdık bir serzeniş! İnsan çoğu zaman baharı beklerken ömrünü sonbaharda bulur. Zaman, insanı olgunlaştırırken eksiltir de. Gençlik, sabırsız bir rüzgâr gibidir; eser, geçer, farkına varmayız. Bir gün aynaya baktığımızda yüzümüzdeki çizgiler, zamanın marifetlerini gösterir.

Zamanın karşısında insan her zaman biraz geç kalır: Ya sevdiğini söylemekte, ya affetmekte, ya bir tebessümü paylaşmakta… Oysa hayat, “yarın”ı garantilemez. Her şey, “şimdi”nin içinde saklıdır.

Hiçbir mevsim kalıcı değildir. Her baharın bir sonbaharı, her sevincin bir hüznü, her buluşmanın bir vedası vardır. Ama insan unutur; zamanı durdurabileceğini sanır. Oysa zamanı değil, sadece duygularını yönetebilir.

Ya sevmeyi bilmedim yıllarca, ya sevince geç kaldım…" İşte bu dizeler, çağımızın özeti gibidir. Hızın, teknolojinin, telaşın içinde duygularımızı unuttuk. Sevmeyi öğrenmeden, zamana teslim olduk. Zaman bizi büyütürken, içimizdeki çocuk sessizce yaşlandı.

Belki mesele zamanla yarışmak değil; zamanın içinden anlam çıkarabilmektir. Zaman ne dosttur ne düşman. O, sadece akışın kendisidir. Bize düşen, o akışta kaybolmadan kendi yönümüzü bulmaktır.

Bugün birçoğumuzun içi hüzünlü ama yüzü gülümser. Çünkü olgunluk, bazen ağlamadan ağlamayı, konuşmadan anlatmayı öğrenmektir. İnsan, tam da bu noktada zamanın ötesine geçer.

Sonuç
Ey sevgili okur, unutma! Zaman senin elinde değildir; akıp giderken durduramazsın. Ama her anı, bilincin ve iradenle anlamlı hale getirebilirsin. Geç kalmak hayatın kaçınılmaz bir gerçeğidir; fakat hissetmemek, ruhun bir ihmalidir. Güzün gülleri solsa da, bıraktıkları koku kaybolmaz; tıpkı insanın deneyimlerinin ruhunda bıraktığı izler gibi, silinmez ve kalıcıdır.

Hz. Mevlana der ki: “Sanmasınlar yıkıldık, sanmasınlar çöktük, Bir başka bahar için sadece yaprak döktük.

Her yaprak, her soluk, her an bir öğretidir. Kendi içsel evreninde farkındalıkla dolaşabilen ruhlar için, yaşam bir sonsuzluk yansımasıdır. Zaman akıp giderken sen, anlamın derin kuyularında yol al; her düşüş, her kayıp ve her sevda, seni daha bütün ve daha bilinçli kılar. Hayat, bir yaprağın rüzgârla dansı gibi; geçici ama bir o kadar da güzeldir, ve her anı, sana fısıldayan bir öğretidir.

Saygılarımla
Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı

 

 

 

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)