YAZARLAR

03 Aralık 2025 Çarşamba, 00:00

Gücün Zekâ, Şiddetin Ahlâk, Cehaletin Büyüklük Sanılması Üzerine Bir Değerlendirme

İnsanın kendisine dair geliştirdiği yanılgılar, çoğu zaman yalnızca bireysel bir iç çatışmanın değil, aynı zamanda toplumsal ilişkilerde ortaya çıkan kırılmaların da temel nedenidir. İnsan, iç dünyasındaki boşluklarla yüzleşmek istemediğinde, bu boşluğu farklı kavramların ardına gizleme eğilimi gösterir. Gücü zekâ ile karıştırmak, şiddeti ahlâk diye meşrulaştırmak, cehaleti büyüklük olarak sunmak; tüm bu tutumlar, egosantrik savunma mekanizmalarının dışa vurmuş hâlleridir. Böyle durumlarda ne politik bir yönelim ne de ideolojik bir çerçeve aramak gerekir; zira bu yanılgılar, insanın olduğu her yerde var olabilen, evrensel, yalın ve süreklilik taşıyan birer "insani" problemdir.


Toplumsal ilişkilerde en sık rastlanan meselelerden biri, güç gösterisinin olgunluk veya akıl göstergesi sanılmasıdır. Oysa gerçek zekâ, sesini yükseltmeden sözünü duyurabilme becerisidir. Bağırmak, bastırmak, tehdit etmek insanı dışarıdan güçlü gösterebilir; ancak bu davranışların kaynağı çoğu zaman sahip olunan bir kudret değil, kontrol edilemeyen bir zayıflıktır. Zekâ, insanın kendi karanlık yönleriyle yüzleşme cesareti gösterdiği yerde olgunlaşır. Kişiyi gerçekten güçlü yapan, başkalarını sindirerek değil, kendi içsel muhasebesini yapabilme yeteneğidir.

Günümüz toplumlarında güç, çoğu zaman fiziksel baskı veya otoriter bir tutumla özdeşleştirildiği için, sakinliğin, düşünsel derinliğin ve sağduyunun değeri gözden kaçmaktadır. Oysa güçlü görünmekle güçlü olmak arasında derin bir fark vardır. Güç, dışarıya gösterilen bir duruş değil; içte sürdürülen bir denge, bir kendine hâkim olma maharetidir.

Şiddetin, haklı olmanın veya ahlâki bir tavır sergilemenin işareti gibi sunulduğu ilişkiler, aynı yanılgının devamıdır. Oysa ahlâk, davranışın kaba sonuçlarında değil; niyetinde, değerinde ve taşıdığı insanlık payesinde gizlidir. Şiddet ile ahlâk bir arada bulunamaz; biri doğası gereği bastırıcı, diğeri ise insan onurunu koruyucu bir yapıdadır. Şiddetin hâkim olduğu yerde ahlâk susar.

Bu iki kavramın birbirine karıştırılması, insanın kendi içsel çalkantılarını meşrulaştırma çabasıdır. Oysa bu çaba, kişinin hem kendisine hem çevresine verdiği zararın dolaylı bir itirafıdır. Şiddeti, ahlâki bir tutum gibi sunan kişi aslında kendi ruhsal dengesizliğinin üstünü örtmeye çalışır; fakat tam da bu çaba, ahlâki zemini aşındırır ve toplumdaki güven ilişkilerini zayıflatır.

Cehaletin büyüklük olarak sunulması ise en tehlikeli yanılgıdır. Bilgisizliğinin farkında olmayan insan, öğrenme arzusunu da yitirir. Bilmediğini bilmeyenlerin yüksek perdeden konuşması, toplum yaşamında sıkça rastlanan ve çoğu zaman en yıkıcı sonuçları doğuran bir durumdur.

Gerçek büyüklük, bilgi birikimiyle değil, bilginin insanda açtığı tevazu ile ölçülür. Kişiyi olgunlaştıran şey, bilmediğini kabul edebilme nezaketi ve öğrenmeye duyduğu içten gelen arzudur. Cehaleti bir üstünlük olarak sunanlar, çoğu zaman kendi entelektüel sınırlarını fark edemeyen, kabuklarına sıkışmış bireylerdir.

İnsan, bilginin yalnızca bir güç değil, aynı zamanda bir sorumluluk olduğunun bilincine vardığında büyür. Ancak bu bilinç, kendini yenileme iradesi ile mümkündür.

Gücü zekâ sanmak, şiddeti ahlâk saymak, cehaleti büyüklük bilmek… Bu üç yanılgı, bireyin iç dünyasında bir körlüğe neden olmakla kalmaz; toplumsal ilişkilerin de zeminini aşındırır. Bu yanılgılara kapılan bireylerin oluşturduğu bir toplum, zamanla daha tahammülsüz, daha kırıcı ve daha hoyrat bir ilişki düzenine sürüklenir.

Oysa insanın en temel ihtiyacı, anlaşılmak ve güven duygusu içinde var olabilmektir. Bu ihtiyaç, güç gösterileriyle değil, merhametle, empatiyle ve sağduyu ile karşılanabilir.

Sonuç Olarak;

Meselenin özü, güçlü görünmek değil; insan kalabilmektir. Bilgiyi bir yükseklik değil, bir sorumluluk alanı olarak görmek; ahlâkı bir üstünlük değil, bir incelik olarak taşımak; zekâyı sesin yüksekliğinde değil, insanlığın derinliğinde aramak gerekir.

İnsanı yücelten, sahip olduğu kudret değil, taşıdığı vicdandır. Ve belki de en çok hatırlamamız gereken şudur:  Gerçek büyüklük, güç kullanma ihtiyacı hissetmeyenlerin erdemli olgunluğunda saklıdır.

Saygılarımla,
Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı

 

 

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)