15 Temmuz: Gecenin Karanlığından Doğan Bir Milletin Diriliş Hikâyesi
15 Temmuz 2016… Bu tarih sıradan bir gün değildir. Bu tarih, bir milletin kendine, devletine, bayrağına ve istiklaline sahip çıkışının yeniden yazıldığı gündür. Ne takvimdeki bir rakam, ne de yalnızca bir gece… O, Türk milletinin küllerinden yeniden doğduğu, iradesine zincir vurmaya kalkanlara “dur” dediği destansı bir dirilişin adıdır.
15 Temmuz 2016… Bu tarih sıradan bir gün değildir. Bu tarih, bir milletin kendine, devletine, bayrağına ve istiklaline sahip çıkışının yeniden yazıldığı gündür. Ne takvimdeki bir rakam, ne de yalnızca bir gece… O, Türk milletinin küllerinden yeniden doğduğu, iradesine zincir vurmaya kalkanlara “dur” dediği destansı bir dirilişin adıdır.
O gece tanklar sokaklardaydı. Uçaklar semada alçakça bir planın kara gölgesini taşıyordu. Kurşunlar milletin göğsüne değil; onun inancına, vicdanına, özgürlüğüne sıkılıyordu. Ama bir şey hesaplanmamıştı: Bu millet, geçmişi Bedir’de, Malazgirt’te, Çanakkale’de yazılmış bir milletti. Bu milletin kodlarında esarete yer yoktu. Ben de o gece, henüz uzmanlık eğitimine yeni başlamış genç bir doktor olan kızım Betül’ü, çatışmalarda yaralanan insanlarımıza yardım amacıyla, çatışmaların ortasında, mermilerin sağanak gibi yağdığı caddelerde, karanlığın kol gezdiği gece içinde hızla ilerleyen aracımla, Etlik (Keçiören-Ankara) semtinde bulunan Zübeyde Hanım Kadın Hastalıkları Hastanesi’ne ulaştırdım. Hala o gecenin korkusu kadar onurunu da yüreğimde yaşatıyorum.
İşte o gece millet susmadı. Sokaklar doldu, meydanlar taştı. Kimi bastonuyla yürüdü, kimi bayrağıyla. Kimi başını tank paletinin önüne koydu, kimi duasını göğe gönderdi. Hep birlikte “Bu vatan bizimdir!” diye haykırdılar. Bu ses, sadece o gece değil, çağları aşan bir uyanışın sesi oldu.
Sevgili gençler…
Siz o geceyi belki ekranda, belki anlatılanlarda duydunuz. Ama biliniz ki, 15 Temmuz sadece bir darbe girişimi değil; aynı zamanda bir ahlak sınavıdır, bir tarih dersidir, bir milletin karakter aynasıdır.
O gece her bir vatandaş, tarihin sorusunu yüreğinin içinde hissetti:“Ya milletin yanında duracaksın ya da ihanete sessiz kalacaksın.”
Ve çok şükür, bu milletin evlatları doğru cevabı verdi.
Sizler bu destanın mirasçısısınız. Bu sadece bir hatırayı taşıma sorumluluğu değil, aynı zamanda bir bilinç nöbetidir. Bilin ki tarih sadece yazılmaz, yaşanır. Ve 15 Temmuz, yaşanmış bir tarihtir.
15 Temmuz’da karşımıza çıkan sadece silahlı bir kalkışma değildi. Bu, onlarca yıl süren bir sinsi planın son perdesiydi. Din kisvesi altında, aklı ipotek altına alan, maneviyatı kirleten bir yapının ihanetidir bu. Ve bu ihanet; gafletin, cehaletin ve nemelazımcılığın toprağında büyümüştür.
O halde bize düşen sadece anmak değil; anlamaktır. O geceyi yıldönümlerinde değil, her gün hafızamızda tutmalıyız. Çünkü:
- Demokrasi sadece sandıkla değil, sokakta, okulda, ailede yaşatılır.
- Liyakat; torpilin değil, alın terinin adıdır.
- İman; hurafeye değil, ilme yaslanır.
- Tarih; sadece geçmişi anlatmaz, geleceğe ışık tutar ve ihmali affetmez.
Unutmak, ihanetin tekrarına davetiye çıkarmaktır. Ve tarih şunu yazmıştır: Unutan milletler, aynı karanlığı yeniden yaşar.
O gece her şehir bir destanın sahnesi oldu. İstanbul’da, Ankara’da, yurdun dört bir yanında insanlar ölümü değil; dirilişi tercih etti. Genç kızlar, yaşlı dedeler, çocuklar, anneler… Herkes “Vatan bizimdir!” diyerek ayağa kalktı. Kimse “Ben kimim ki?” demedi. Herkes “Ben de varım!” dedi.
Şehitlerimiz… Onlar birer isim değil, birer diriliş meşalesidir. Gazilerimiz… Onlar bedenleriyle değil, ruhlarıyla milletin önünde siper olmuşlardır. Hepsi bu millete şunu haykırdı:
“Vatan söz konusuysa, gerisi teferruattır!”
İşte bu yüzden 15 Temmuz, sadece bir yıldönümünde hatırlanacak bir tarih değil; nesilden nesile aktarılacak bir bilinçtir. Üniversitelerde, camilerde, kahvehanelerde, sosyal medyada… Her yerde, her zaman anlatmalıyız. Çünkü karanlık güçler uyumazlar. Ve biz de uyursak, karanlık yine gelir.
Ama artık bu milletin gözü açık. Artık biz, maskelerin değil, hakikatin yüzüne bakıyoruz.
Evet, 15 Temmuz’da yalnızca bombalar patlamadı; maskeler düştü, zihinler uyandı, millet şahlandı. O gece göklerden yıldızlar değil, milletin iradesi parladı.
15 Temmuz, tıpkı Çanakkale gibi, Sakarya gibi, 19 Mayıs 1919 gibi… Türk milletinin bir kez daha “Ben buradayım!” dediği gecedir. Bu bir son değil, bir başlangıçtır.
Ve bu yazıyı, bu milletin genç evlatlarına bir vasiyetle bitirmek isterim:
Göklerde dalgalanan ay-yıldızlı bayrağa baktığınızda, yalnızca geçmişin gölgelerini değil; geleceğin ışığını da görün. Çünkü sizler, karanlığın değil, aydınlık dirilişin çocuklarısınız.
Yüce Rabbim bu millete bir daha 15 Temmuz gibi acılar yaşatmasın.
Ama yaşatırsa da, herkes bilsin ki; bu millet yeniden ayağa kalkar, bayrağını alır ve iradesini asla teslim etmez.
Çünkü biz...
Bir gecenin değil, yüzyılların yoğurduğu bir milletiz.
Ve biz...
Millet olmanın ne demek olduğunu 15 Temmuz’da yeniden hatırlayanlarız.
Saygılarımla.
Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı
www.gazeteankara.com.tr
“Türkiye’nin kalbi Ankara’nın sesi”
YORUM YAP