Kamusal Yeterliliğin İki Yüzü: Ehliyet Ve Liyakat
Kamu yönetiminin temel direklerinden ikisi olan ehliyet ve liyakat, sıkça karıştırılan ancak derinlemesine incelendiğinde farklı anlamlar taşıyan iki önemli kavramdır. Gündelik dilde çoğu zaman eş anlamlı olarak kullanılsa da, bu kavramlar kamu hizmetlerinin etkin, adil ve verimli bir şekilde yürütülmesi için ayrı ayrı ele alınması gereken, birbirini tamamlayan unsurlardır.
Ehliyet, bir işi yapabilme yeterliliği ve bilgi düzeyini ifade ederken, liyakat ise bu yeterliliğin adaletli ve hakkaniyetli bir şekilde değerlendirilerek doğru kişiye doğru görevin verilmesi ilkesidir.
Ehliyet: Teknik Yeterlilik
Ehliyet kelimesi, Arapça kökenli olup "yeterlilik" veya "bir işi yapmaya elverişli olma" anlamını taşır. Bu, daha çok teknik ve mesleki yeterliliği, yani bir kişinin sahip olduğu bilgi, beceri ve deneyimi ifade eder.
Bir mühendisin proje çizimindeki yeteneği, bir doktorun tıp eğitimini başarıyla tamamlaması veya bir öğretmenin pedagojik formasyona sahip olması, ehliyetin somut örnekleridir.
Ehliyet, bir göreve başvuruda bulunmak için gerekli olan asgari koşulları, yani bir nevi "olmazsa olmaz"ları temsil eder.
Liyakat: Adalet ve Hakkaniyet İlkesi
Liyakat, yine Arapça kökenli olup "layık olma" anlamına gelir.
Liyakat, sadece bir işi yapabilme yeterliliğiyle sınırlı değildir; bu yeterliliğin kamusal bir görevde adalet, tarafsızlık ve hakkaniyet ölçütleriyle değerlendirilmesini ifade eder.
Liyakat, "en uygun olanın seçilmesi" ilkesine dayanır. Bu, ehil olan herkesin aynı liyakate sahip olduğu anlamına gelmez.
Somut Örnekler
-
Ehliyet, bir doktorun tıp fakültesini bitirip uzmanlık eğitimini tamamlamasıdır. Ancak liyakat, üst düzey yönetsel bir göreve atanırken bu doktorun sadece tıbbi bilgisine değil, yöneticilik becerisine, tecrübesine ve objektif ölçütlerle belirlenen liderlik vasıflarına göre seçilmesidir.
-
Bir öğretmenin formasyon eğitimi alması ve pedagojik bilgiye sahip olması ehliyettir. Ancak öğretmenler arasından en adil, tarafsız olanın başarıya göre yükseltilmesi, örneğin okul müdürü olarak atanması liyakatin göstergesidir.
-
Bir mühendis proje çiziminde teknik bilgiye sahip olabilir (ehliyet). Ancak bir kamu inşaat ihalesinde işin, siyasi veya kişisel bağlara değil, teknik yeterliliğe ve adil kriterlere göre en ehil mühendise verilmesi liyakattir.
-
Bir kamu kurumunda yönetici pozisyonuna atanacak kişinin ilgili mevzuata hâkim olması ve eğitimini tamamlamış olması ehliyettir. Ancak aynı pozisyona torpil veya siyasi yakınlıkla değil, yöneticilik becerisi, başarı ve tecrübe kriterlerine göre atanması ise liyakattir.
Liyakat, ehliyeti bir üst seviyeye taşıyan, onu ahlaki ve etik değerlerle de donatan bir kavramdır.
Mevlana’nın Rehberliği
Mevlana’nın düşünce dünyası, liyakatin derin anlamını kavramak için bize ışık tutar.
Mevlana’ya göre, bir kişinin bilgisi kadar ahlakı da önemlidir.
Bilgelik ve bilgi sadece akılda değil, aynı zamanda kalpte ve ruhta da bulunmalıdır.
Bu bakış açısı, ehliyetin sadece teknik bir yeterlilikle sınırlı kalmaması gerektiğini, aynı zamanda ahlaki ve insani değerlerle de beslenmesi gerektiğini vurgular.
Mevlana'nın "İki dudak arasına sığmayacak sırrı, bir gönül taşıyabilir" yaklaşımı, en önemli pozisyonlara atanacak kişilerin sadece bilgi ehliyetine değil, aynı zamanda güvenilir, dürüst ve ahlaklı olmaları gerektiği gerçeğini özetler.
Yine Mevlana'nın "Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol" öğretisi, kamu yöneticilerinin de makamlarını kişisel çıkarlar için değil, toplumun refahı için kullanmaları gerektiğini salık verir.
Liyakat, bu anlamda bir kişinin sahip olduğu bilgiyi toplumsal faydaya dönüştürme yeteneğidir.
Hukuki Çerçeve
Türk hukuk sisteminde de bu iki kavramın izleri görülmektedir.
Örneğin 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun temel ilkelerinden biri "liyakat" olarak belirlenmiştir.
Kanun, devlet memurlarının görevlere atanması, ilerlemesi ve görevden ayrılması süreçlerinde liyakatın esas alınmasını öngörür.
Bu durum, kamu hizmetlerinin siyasi veya kişisel ilişkilerden arındırılmış, objektif ve adil bir temelde yürütülmesini sağlamayı hedefler.
Kanun, ehliyet kavramını doğrudan kullanmasa da, liyakat ilkesinin içinde ehliyetin varlığı kabul edilir.
Uygulamadaki Sorunlar
Ne yazık ki, bu ideal anlayış her zaman uygulamada tam olarak karşılık bulmamaktadır.
Özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kamu personeli atamaları ve yükselmelerinde siyasi, bürokratik veya kişisel bağların belirleyici olması, liyakat sisteminin sağlıklı işlemesinin önündeki en büyük engellerden biridir.
Torpil, kayırmacılık ve siyasi atamalar, kamu yönetiminde ehil olmayan kişilerin kritik görevlere getirilmesine yol açabilir.
Bu durum, sadece kamu hizmetlerinin kalitesini düşürmekle kalmaz, aynı zamanda toplumun kamu kurumlarına olan güvenini de zedeler.
Liyakat sisteminin zayıflaması, kamu hizmetlerinin verimliliğini düşürür ve kurumsal çöküşe zemin hazırlar.
Ehil olmayan kişilerin önemli pozisyonlara gelmesi, alınan kararların niteliğini düşürür ve uzun vadede toplumsal kalkınmayı olumsuz etkiler.
Sonuç
Sonuç olarak, ehliyet ve liyakat kavramları, kamu yönetiminin sadece teknik değil, aynı zamanda ahlaki ve etik bir mesele olduğunu gösterir.
Ehliyet, bir işi yapabilme kapasitesini ifade ederken, liyakat bu kapasitenin hakkaniyetli ve tarafsız bir şekilde değerlendirilerek kamu yararına en uygun şekilde kullanılmasını sağlar.
Bu iki kavramı birbirinden ayırmak ve her ikisini de aynı anda gözetmek, modern bir kamu yönetiminin olmazsa olmazıdır.
YORUM YAP