YAZARLAR

26 Şubat 2025 Çarşamba, 21:13

Colomb’un Mektubu

Amerika kıtasını 1492 yılında keşfettiği kabul edilen Kristof Colomb (Christopher Columbus), Kral Ferdinand ve Kraliçe Isabella'nın görevlendirmesiyle İspanya adına hareket ederek Bahama Adaları'na varmıştı. Aslında yeni bir kıta keşfettiğinin farkında değildi; Hindistan’a vardığını sanıyordu. Bu nedenle karşılaştığı insanlara "Indian" demişti.

1492 yılında Colomb’un vardığı Bahama Adaları'nda Kızılderililer yaşıyordu. Meksika bölgesinde Aztekler, Güney Amerika’nın batısında İnkalar, Orta Amerika’da Mayalar, Kuzey Amerika’da ise genel olarak Kızılderililer bulunuyordu. Bu halklar, binlerce yıl önce Asya’dan (Bering Boğazı üzerinden) göç ederek Amerika’ya yerleşmişti. O dönemlerde Amerika kıtasında büyük uygarlıklar kurmuşlardı.

Colomb’un Bahama Adaları'na ulaştığı tarihlerde tüm Amerika kıtasında yaşayan nüfusun kesin rakamı bilinmemekle birlikte, 50-100 milyon arasında olduğu tahmin edilmektedir.

Peki bu insanlar nasıl insanlardı?

Avrupalılar gelmeden önce Amerika kıtasında yaşayan Mayalar, İnkalar, Aztekler ve Kızılderililer kendi dönemlerinin koşullarına uygun yaşayan, zengin kültürlere ve değerlere sahip toplumlardı. Colomb, bu insanları İspanya Kralı ve Kraliçesine yazdığı mektuplarda iyi insanlar olarak tanımlıyordu. Yerlileri genellikle barışçıl, misafirperver ve saldırgan olmayan insanlar olarak betimleyerek çıplak gezdiklerini, bedenlerine boya sürdüklerini ve doğa ile iç içe yaşadıklarını yazıyordu. Avcılık, balıkçılık ve tarımla geçindiklerini, silahlarının olmadığını, hatta demir ve çeliği bilmediklerini belirtiyordu. Yerlilerin İspanyolları dostane bir şekilde karşıladıklarını ve onlara altın ile yiyecek gibi hediyeler verdiklerini de ifade ediyordu. Ayrıca, yeryüzünde bunlardan daha iyi bir ulus bulunmadığını, komşularını kendileri kadar sevdiklerini, konuşmalarının son derece tatlı ve kibar olduğunu, konuşurken sürekli gülümsediklerini yazıyordu.

İşgalcilere çok iyi davranan, hediyeler veren bu iyi insanlara Avrupalıların yaklaşımı ise tam tersiydi. Colomb’un mektuplarında bunun ipuçlarını görmek mümkündür. Colomb, yerlilerin kolayca Hristiyanlığa kazandırılabileceğini ve "iyi hizmetkârlar" olabileceklerini yazıyordu. Altın takılar taktıklarını ve İspanyolların altın taleplerine istekli yanıt verdiklerini belirtiyor, altın kaynaklarına sahip olduklarını ve keşfedilen toprakların büyük ekonomik kazançlar sağlayabileceğini ifade ediyordu. Ayrıca yerlilerin Avrupa’ya köle olarak getirilebileceğini ima eden ifadeler de kullanıyordu.

Kıtanın kaynaklarını keşfeden Avrupalılar adeta bölgeye çöktü. Bu insanlara "iyi insanlar" demediler. İngiltere, Fransa, Hollanda, Portekiz, İspanya, İsveç ve Danimarka gibi ülkeler Kuzey ve Güney Amerika’yı kendi aralarında paylaşarak talan ettiler. Altın, gümüş ve diğer doğal kaynakları sömürdüler.

Avrupalıların bu politikalarının sonucunda yerli halklar (Aztekler, Mayalar, İnkalar, Kızılderililer ve diğer yerli kabileler) büyük oranda sömürgeci güçler tarafından yok edildi, katledildi. Soykırım yapıldı. Bir kısmı köleleştirildi, bir kısmı asimile edildi. Yerlerine Avrupa’dan göçmenler getirilerek toprakları ellerinden alındı.

Avrupalılar 1492 yılını Amerika’yı keşif yılı olarak görseler de yerli halklar için bu bir keşif değil, istila, yıkım ve sömürü süreci oldu. Bu nedenle kıtanın tarihini anlamak için sadece Avrupalıların algılarını değil, burada binlerce yıldır yaşayan halkların varlığını da göz önünde bulundurmak gerekir.

Sonuçta, 1492 yılından sonraki süreçte Amerika kıtasında bulunan, binlerce yıldır orada yaşayan ve çok önemli medeniyetler kurmuş olan yerli halklar, Colomb’un mektuplarında iyi insanlar olarak bahsedilmesine rağmen, büyük ölçüde katledildi ve yok edildi. Kıtaya Avrupalılar yerleştirildi, zenginlikler talan edilerek Avrupa’ya götürüldü ve kıtanın demografik yapısı tamamen değiştirildi. Bazı kaynaklara göre bu süreçte yaklaşık 70 milyon yerli halk katledildi.

Diğer bir anlatımla Avrupalıların kıtaya gelişiyle birlikte yerli nüfusun hızla azaldığı anlaşılıyor. Getirilen ve silah olarak kullanılan hastalıklar (çiçek, kızamık, grip vb.), katliamlar, soykırımlar ve köleleştirme politikaları sonucunda yerli nüfusun %90’a varan bir kısmının yok olduğu ifade ediliyor.

Avrupalıların keşifler ve sömürgecilik dönemlerinde girdikleri diğer topraklarda da benzer politikaları uyguladıkları görülüyor. Örneğin, İngilizler Avustralya’da yerli halk olan Aborjinlere, Yeni Zelanda’da ise Maorilere katliam yaptı, topraklarına el koydu ve zenginliklerini ellerinden aldı. Yine Hollandalılar ve Fransızlar da Asya ve Afrika’da benzer katliam ve soykırımlara imza attılar.

Aslında ABD ve Avrupa’nın bugün de kendileri dışındaki halklara bakışları çok değişmiş değil. Demokrasi, özgürlük, insan hakları ve hukuk gibi değerleri savunduklarını söyleseler de çoğu zaman bu değerlerin tersine hareket ediyorlar. Hâlen sömürüyor, savaşlar çıkarıyor ve katliam yapıyorlar. Soykırım uyguluyorlar.

Bu nedenle onların bugünkü yaklaşımlarını anlamak için 1492’den sonraki süreçte Amerika kıtasının yerli halklarına nasıl davrandıklarını da iyi bilmek gerekiyor. Örneğin, kendi vatandaşlarına ve Iraklılara, Afganlara ya da Filistinlilere olan yaklaşımları arasında büyük farklar bulunuyor. Kendi vatandaşlarına demokrasi, özgürlük ve insan hakları sunarken, diğer halklara işkence, katliam ve sömürü uyguluyorlar.

Colomb’un mektupları, Amerika kıtasının yerli halklarının çok iyi insanlar olduğunu gösteriyor. Ancak Avrupalılar altın ve toprak uğruna onları katlettiler. Örneğin, ABD kurulduğu tarihten 20. yüzyıla kadar Kızılderilileri sistematik olarak katletti ve kalanları verimli topraklardan alıp çöllere sürdü. Aslında ABD ve Batı'nın politikaları bugün de benzer: Dünyayı sömürerek zenginliklerini ülkelerine taşımayı sürdürüyorlar. İyi davranmak, onların da iyi davranacağı anlamına gelmiyor. Nitekim iyi davranan Amerikan yerlilerini katlettiler. Maalesef bugün de benzer yöntemleri kullanmaya devam ediyorlar.

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)