YAZARLAR

30 Ekim 2025 Perşembe, 00:00

Terörsüz Türkiye: Güvenlikten Toplumsal Barışa Uzanan Yeni Vizyon

Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’nin son dönem gündemlerinde öne çıkan başlıklardan biri, “Terörsüz Türkiye” stratejisidir. Bu ifade, yalnızca güvenlik birimlerinin yürüttüğü operasyonel bir kavram değil, Türkiye’nin siyasal, sosyolojik ve kurumsal dokusunu yeniden şekillendirecek çok katmanlı bir dönüşüm vizyonunun ifadesidir. Zira terörün olmadığı bir ülke tahayyülü, sadece silahların sustuğu değil; fikirlerin özgürce konuşulduğu, toplumun güven duygusunun yeniden inşa edildiği bir Türkiye’yi de ima eder.

Türkiye son on yılda terörle mücadelede askeri odaktan stratejik bütüncüllüğe yönelen bir model geliştirmiştir. Bu modelde klasik “terörle mücadele” tanımı, artık “terörün sosyoekonomik kaynaklarıyla mücadele” ekseninde genişlemektedir. Özellikle Suriye sınırı boyunca yürütülen güvenlik politikaları, sadece sınır güvenliğini değil, insan güvenliği kavramını da merkeze alan bir anlayışla yürütülmektedir.

Ankara’nın diplomatik hamleleriyle şekillenen bu yeni dönem, terörle mücadeleyi ulusal güvenlik ile yerel kalkınma arasında bir köprü olarak görmektedir. Bu çerçevede, sınır bölgelerinde eğitim, altyapı, sağlık ve tarım projelerinin eşzamanlı yürütülmesi; terörün beslendiği “yoksulluk, dışlanma, güvensizlik” üçgenini kırmayı hedeflemektedir. Bu durum güvenlikten stratejik İstikrara kadar yeni bir antiterör paradigması olarak karşımıza çıkmaktadır.

Terörsüz Türkiye” stratejisinin en kalıcı etkisi, hiç kuşkusuz eğitim sisteminde hissedilecektir. Çünkü terörün ideolojik zeminiyle mücadele, yalnızca güvenlik politikalarıyla değil; değer odaklı, eleştirel düşünmeyi teşvik eden ve aidiyet duygusunu güçlendiren bir eğitim paradigmasıyla mümkündür.

Bu bağlamda son yıllarda Milli Eğitim Bakanlığı’nın “millî bilinç”, “demokratik kültür” ve “sosyal uyum” temalarını öne çıkaran müfredat çalışmaları, “terörsüz toplum” fikrinin eğitimdeki izdüşümleri olarak okunabilir. Eğitim sisteminde artık hedef; öğrenciyi sadece akademik başarıya değil, birlikte yaşama kültürüne, toplumsal barışa ve ortak kimliğe katkı sunmaya yönlendirmektir.

Kuşkusuz bu dönüşüm, öğretmen eğitiminden ders içeriklerine, yerel dil ve kültür politikalarına kadar geniş bir etki alanına sahiptir. Eğitim, güvenliğin sürdürülebilirliğini sağlayan sivil bir zırh haline gelmektedir.

Terörün zemin bulduğu toplumlar, genellikle sivil dayanışma kanallarının zayıf olduğu toplumlardır. “Terörsüz Türkiye” vizyonu, bu nedenle sadece devlet politikası değil, aynı zamanda sivil toplumun yeniden konumlanması anlamına gelmektedir.

Son dönemde özellikle gençlik, kültür ve rehabilitasyon odaklı STK’ların, bölgesel kalkınma ajanslarıyla iş birliği içinde yürüttüğü projeler, devlet-sivil toplum ilişkilerinde yeni bir sayfa açmıştır. Devletin güvenlik politikalarıyla sivil inisiyatiflerin insani dokunuşları birleştiğinde, terör örgütlerinin istismar ettiği alanlar giderek daralmaktadır.

Burada en kritik unsur, “katılımcı güvenlik” anlayışıdır. Artık vatandaş, pasif bir güvenlik nesnesi değil; aktif bir toplumsal barış öznesi haline gelmektedir.

Yerel yönetimler, terörün uzun yıllar boyunca istismar ettiği “temsiliyet” ve “aidiyet” alanlarının yeniden düzenlenmesinde kilit rol oynamaktadır. “Terörsüz Türkiye” stratejisinin yerel boyutu, belediyelerin sadece hizmet birimleri değil, toplumsal entegrasyonun merkezleri haline gelmesini öngörmektedir.

Son dönemde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da uygulanan sosyal belediyecilik projeleri, gençlerin istihdamını, kadınların ekonomik katılımını ve yerel kültürlerin korunmasını destekleyen yapısıyla, terörün toplumsal etkilerini azaltma yönünde somut katkılar sağlamaktadır.

Sonuç

Terörsüz Türkiye” stratejisi, sadece bir güvenlik kavramı değil; bir toplumsal barış projesidir. Devletin askeri kapasitesi kadar, toplumun moral kapasitesini de güçlendiren bu yaklaşım, Türkiye’nin hem ulusal bütünlüğünü hem de demokratik istikrarını tahkim etmektedir.

Uzun yıllar terörle mücadelede bedel ödemiş bir ülke olarak Türkiye, artık “önleyici güvenlik” ve “pozitif barış” anlayışını birlikte yürütmekte; yani “silahsız bir güvenlik” inşa etmektedir.

Bu vizyonun kalıcılığı, yalnız güvenlik kurumlarının değil; okulların, belediyelerin, sivil toplumun ve medyanın ortak sorumluluğundadır. Zira “terörsüz Türkiye” yalnızca bir hedef değil, gelecek kuşaklara bırakılacak en büyük barış mirasıdır.

Saygılarımla

Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı

 

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)