YAZARLAR

11 Temmuz 2025 Cuma, 00:00

Srebrenitsa’yı Hatırlamak: 8.372 Can, Yas, Hafıza ve Sorumluluğu Paylaşmak

11 Temmuz, modern Avrupa tarihinin en karanlık sayfalarından birinin yazıldığı gündür. Bu tarih, yalnızca bir anma günü değil; derin bir sorgulama, toplu bir vicdan muhasebesi yapma günüdür. Srebrenitsa’da yaşananlar neden oldu? İnsanlık, bu vahşetin tekrarına nasıl engel olabilir? Bu sorular, yalnızca Boşnak halkının değil; tüm insanlığın ortak sorumluluğu altında olmalıdır.

1995 yılının Temmuz ayında, Bosna Savaşı’nın en kanlı safhasında, Birleşmiş Milletler tarafından “güvenli bölge” ilan edilen Srebrenitsa, Kasap Ratko Mladiç komutasındaki Bosnalı Sırp güçlerinin eline geçti. Ardından gelen günlerde 8372  Boşnak Müslüman erkek ve çocuk sistematik şekilde ve acımasızca katledildi; binlerce kadın ve çocuk evlerinden, yurtlarından sürüldü. Bu insanlık dışı kıyım, II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa topraklarında gerçekleşen en büyük soykırım ve yüz karası olarak tarihe kazındı.

Uluslararası Adalet Divanı (ICJ) ve Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICTY), bu eylemleri açıkça “soykırım” olarak tanımladı. Buna rağmen Srebrenitsa’yı sadece bir tarihsel vaka olarak görmek büyük bir eksikliktir. Bu olay, nefretin ve ihtirasın kontrolsüz kaldığında ne tür yıkımlara yol açabileceğini, uluslararası toplumun vaatlerinin nasıl boşa çıkabileceğini ve insan onurunun siyasi hesaplarla nasıl hiçe sayılabileceğini gösteren evrensel bir semboldür.

Bu yıl, soykırımın 30. yıldönümünü anarken, sadece yas tutmakla kalmamalı; aynı zamanda ahlaki ve tarihsel bir sorumluluğun da altını çizmeliyiz. Kurbanları hatırlamak; yalnızca isimlerini anmak, Potocari’deki anıta kızıl güller bırakmak, birkaç televizyon programı yapmak değildir. Gerçeğe sahip çıkmaktır. İnkârcı anlatılarla mücadele etmektir. Gelecek kuşaklara, nefretin, etnik ayrımcılığın ve kör milliyetçiliğin yol açabileceği felaketleri anlatmak ve öğretmektir.

Srebrenitsa, aynı zamanda uluslararası diplomasinin acı bir iflasıdır. Birleşmiş Milletler, o bölgeyi koruma sözü vermişti. Ancak barış gücü askerleri, katliamı durdurmakta yetersiz kaldı; hatta çoğu zaman pasif ve isteksiz göründü! Bu durum, bize daha etkin uluslararası müdahale mekanizmalarına ve zamanında harekete geçme iradesine duyulan derin ihtiyacın olduğunu hatırlatmaktadır.

Bugün hâlâ Srebrenitsa’dan sağ kurtulanlar, sevdiklerinin yokluğuyla, yerinden edilmenin ve “aşağılanmanın” izleriyle yaşamaktadır. Acılarına tutunarak yaşamlarını sürdürmeye çalışan bu insanlar, bize adalet, duygudaşlık ve hafıza temelli bir gelecek kurmanın zorunluluğunu haykırıyor. Özellikle Srebrenitsa anneleri, tarifsiz acılarını sessizliğe değil; küresel adalet çağrısına dönüştürerek insanlığın vicdanına seslenmeye devam ediyorlar ve etmeye de devam edeceklerdir.

Bugün şehirlerde mumlar yakılırken, camilerde ve evlerde dualar yükselirken, kendimize sormamız gereken soru şudur: “Bir daha asla” sözü, yalnızca iyi niyetli bir slogan olarak mı kalacak?

Gerçek bir anma; eylemi, sorumluluğu ve bilinci beraberinde getirmelidir. Soykırım inkârıyla kararlılıkla mücadele edilmeli, geçiş dönemi adaleti desteklenmeli, eğitim sistemlerimizde Srebrenitsa’nın tekrarını önlemek üzere ders olarak yer verilmelidir.

11 Temmuz takvim yaprağından silinerek unutulacak bir gün değildir. 8372 rakamları da rastgele yan yana gelmiş sayılar değil; insanlığın ortak vicdanına yapılan bir çağrıdır. Bu çağrıya kulak vermek, sadece geçmişi anlamak değil; geleceği inşa etmek, örselenen insan onurunun, düzeltilmesi için de ahlaki bir zorunluluktur.

Bugün "modern dünyaya" saygılarımla demek içimden gelmiyor!...

Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr

Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı
www.gazeteankara.com.tr

“Türkiye’nin kalbi Ankara’nın sesi”

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)