İlk Damladan Sonsuzluğa: Türkiye’nin Susuzlukla İmtihanı ve Su Seferberliği Çağrısı
Değerli Okurlarımız, bu yazımız İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği “3. Suyun Hafızası: İlk Damladan Sonsuzluğa” temalı kısa film yarışması duyurusundan esinlenilerek yazılmıştır. Sanatın gücüyle suyun hikâyesini yeniden düşünmeye, geçmişten bugüne taşıdığı mirası fark etmeye davet eden bu çağrıya kulak vermemiz son derece önem arz ediyor. Önemsenmesi, dikkate alınması ve okunması dileğiyle...
İnsanoğlunun tarihi, suyun tarihiyle iç içe yazılmıştır. Medeniyetler nehirlerin kıyısında doğmuş, göllerin ve kaynakların etrafında gelişmiş; savaşlar, göçler ve barışlar çoğu zaman suyun varlığı ya da yokluğu üzerinden şekillenmiştir. Bugün de iklim krizinin en somut etkilerini yine suyun üzerinden deneyimliyoruz: kuraklık, sel felaketleri, artan susuzluk endişesi… Tüm bu gerçekler, suyun sadece yaşam kaynağı değil, aynı zamanda kültürel bir hafıza taşıyıcısı olduğunu bizlere hatırlatıyor.
Yağmurun ilk damlası gökyüzünden düşerken, aslında sadece bir su zerresinin değil, milyarlarca yıllık bir döngünün yeniden başladığına tanıklık ederiz. O damla, yeryüzünün susuz kalmış topraklarına can verirken, evrenin sürekliliğini, yaşamın kırılgan ama dirençli varlığını hatırlatır.
İlk damla, suyun yolculuğunun kısa bir kesitidir: Buhar olup göğe yükselir, bulutlarda yeniden birleşir, sonra toprağa geri döner. Bu döngü, insanoğlunun varoluş serüvenine benzer: doğum, hayat, ölüm ve yeniden doğuş. İlk damlada saklı olan sır, aslında bütün yaşamın sürekliliğidir.
Sonsuzluk dediğimiz kavram, insana zamanın ötesinde bir ufuk sunar. Evrenin kendisi de bir damlayla başlamıştır: Büyük Patlama’nın kozmik kıvılcımıyla. Oradan doğan galaksiler, yıldızlar ve nihayetinde biz insanlar… Demek ki bir damla, yalnızca suyun değil, varlığın da özüdür.
Bugün bizler, hızla tükenen kaynakların, boğulan şehirlerin ve kuruyan nehirlerin tanıklarıyız. Su, küçük bir damlayken değersiz gibi görünür; ama yaşamın kaynağı olduğu öğrenildiğinde kıymeti anlaşılır. Toprağın bereketi, insanların umudu o damlada saklıdır. Bir damlanın kıymetini bilmeyen, sonsuzluğun kapısını aralayamaz.
Türkiye’de Su Durumu ve Baraj Seviyeleri: Suyun sembolik ve felsefi değerini kavramak elbette önemlidir; fakat bugüne dair rakamlar, bizleri daha da uyanık olmaya çağırıyor:
- Türkiye genelinde işletmedeki barajların aktif doluluk oranı, 2024’te %52,9 iken 2025’te %42,2’ye gerilemiştir.
- Ankara barajlarının doluluk oranı, geçen yıl %32,8 iken 2025’te %9,3 düzeyine inmiştir.
- İstanbul’da barajların doluluk oranı 2023’te %40’lara düşmüş, 2025 Eylül’ünde ise %33,09 olarak ölçülmüştür.
- İzmir’de Tahtalı Barajı’nın doluluk oranı %10,6’ya kadar inmiş, Gördes Barajı tamamen kurumuş, Balçova Barajı’nda ise su seviyesi yalnızca %6,82’ye gerilemiştir.
Bu tablo, yalnızca büyük şehirlerin değil, Anadolu’nun tarım alanlarının da geleceğini tehdit etmektedir.
Anadolu’nun Su Kültürü ve Bugünün Çıkmazı: Anadolu, tarih boyunca su medeniyetleri”nin beşiği olmuştur. Hititlerden Osmanlılara kadar birçok uygarlık, suyun etrafında şehirler kurmuş, çeşmelerle, sebillerle ve bentlerle hayatı beslemiştir. İstanbul’un dört bir yanındaki tarihi su kemerleri, sadece mühendislik değil, aynı zamanda suya verilen kutsiyetin simgesidir.
Bugün ise barajlarımızdaki seviyeler hızla azalırken, bu tarihsel mirası geleceğe aktarmak zorlaşmaktadır. Su artık yalnızca bir çevre meselesi değil; aynı zamanda milli güvenlik, ekonomik sürdürülebilirlik ve toplumsal huzurun merkezinde yer almaktadır.
Gelecek İçin Bir Sorumluluk: Bir zamanlar bereketiyle övündüğümüz Anadolu toprakları, bugün suyun çekilişiyle çatlamaya başlamış; köyler göç vermekte, şehirler susuzluk endişesiyle yaşamaktadır. Su yalnızca tarımın değil; sanayinin, enerjinin ve günlük hayatın da kalbinde yer alıyor. Bu nedenle her damla, Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığının ve toplumsal huzurunun teminatıdır.
Barajlardaki su seviyelerinin azalması, enerji bağımsızlığımızı da doğrudan etkilemektedir. Hidroelektrik santraller, Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynaklarının bel kemiğidir. Doluluk oranlarındaki düşüş, elektrik üretiminde olduğu kadar ekonomik sürdürülebilirlikte de büyük riskler doğurmaktadır. Dolayısıyla mesele yalnızca çevresel değil, aynı zamanda bir ulusal güvenlik meselesidir.
Bir Su Seferberliğine Doğru: Türkiye’nin önünde duran en stratejik meselelerden biri, suyun doğru yönetimi ve korunmasıdır. İklim değişikliği, artan nüfus ve kontrolsüz kentleşme, barajlardaki seviyeleri kritik düzeylere indirmektedir. Bu noktada yapılması gereken, bir “su seferberliği” anlayışıyla:
- Yağmur suyu hasadı ve konutlarda yağmur suyunu toplayacak sistemlerin kurulmasının teşvik edilmesi.
- Damla sulama teknolojilerinin yaygınlaştırılması,
- Arıtılmış suyun yeniden kullanımı,
- Sanayide su geri dönüşüm tesislerinin teşvik edilmesi,
- Tarımda vahşi sulama yöntemlerinin yasaklanması,
- Su kayıplarını azaltmak için altyapının güçlendirilmesi,
- Toplum genelinde su bilincini artıracak eğitim kampanyalarının yürütülmesi.
Her musluk başında, her tarlada, her baraj gövdesinde gelecek nesillerin hakkı vardır. Bir damlayı israf eden, aslında geleceği israf etmektedir.
Bireysel Tasarrufun Gücü: Devletin ve kurumların aldığı önlemler kadar, bireylerin atacağı adımlar da hayati önemdedir. Herkes günlük yaşamında küçük ama etkili değişikliklerle büyük bir fark yaratabilir:
- Diş fırçalarken musluğu kapatmak,
- Bahçe sulamasını sabah erken ya da akşam serin saatlerde yapmak,
- Su tasarruflu musluk ve duş başlıkları kullanmak,
- Çamaşır ve bulaşık makinelerini tam dolmadan çalıştırmamak,
- Atık suyun (örneğin klima suyu) yeniden kullanımına yönelmek.
Unutulmamalıdır ki tasarruf edilen her damla, gelecek için bir yaşam teminatıdır.
Son Söz
Belki de bize düşen, ilk damlayı seyrederken onun içindeki sonsuzluğu görebilmektir. Çünkü damlanın düşüşü sadece toprağa değil, zihnimize, vicdanımıza, hatta tarihimize iz bırakır. İlk damla bize suyun değil, yaşamın da kaynağını söyler.
“İlk damladan sonsuzluğa” ifadesi, hem bireysel hem de kolektif sorumluluğumuzu hatırlatır. Türkiye, coğrafi ve kültürel mirasıyla suyun medeniyet kurucu rolünü bilen bir ülkedir. Şimdi bu bilgi ve mirası, modern yönetim stratejileriyle birleştirme zamanıdır. Çünkü hayat, o ilk damlanın kıymetini bilmekle başlar; sonsuzluğa ise o damlayı koruyarak ulaşılır.
Saygılarımla
Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı
YORUM YAP