Zaman zaman, çeşitli kurumların düzenlediği konferans ve seminerlere katılıyorum. Bazı konuşmalardan istifade ediyor, bazılarına ise harcadığım vakte üzülüyorum. Böyle zamanlarda kendimi, "Bir konuşma nasıl kötü olur?", "İçinde anlamlı bir önerme olmayan söz yığınları nasıl ortaya konur?" gibi sorularla teselli ediyorum.
Başlık ilk bakışta size trajik bir aşk hikâyesini çağrıştırabilir. Oysa burada ele alacağım mesele, erdemli yaşama arzusu ile hayatın dayatmaları arasında sıkışıp kalan insanların yaşadığı içsel çatışmadır.
Af deyince çoğumuzun aklına iki şey gelir: Devletin suçluları affetmesi ve günahlarımız için Allah’tan af dilemek.
Devlet, suçluları affedeceği zaman onları önce “kader kurbanı” gibi göstererek masumlaştırır. Böylece toplumda bir meşruiyet zemini oluşur. Ardından da af yasası çıkarılır. Ancak bu, çoğu zaman adaletten vazgeçip merhamet gibi gösterilen bir zorunluluktur.
Ne zaman iki seçenekli bir soru sorulsa, bunun bizi yanıltabileceğini düşünürüm. Çünkü hayat tek doğrulara indirgenemeyecek kadar karmaşık ve değişkendir. Genellikle, doğrular iki kutup arasında sıkışmaz. Ama bu tür sorular bizi seçeneklerden birini seçmeye zorlar. Bu da bazı gerçekleri görmemizi engeller.
Birçok insanda bir şeye sahip olmadan onu verme ya da sahip olmadığı bir yetkiyi kullanma hevesi vardır. İnsan var olmayan bir şeyi nasıl verir ki? Ancak lafla. Bu çok kolaydır. Onun için “Lafla peynir gemisini yürütmeye”, “Tandır başında bağ dikmeye” bayılırız.
Günlük hayatımızda, dost sohbetlerinde, cami vaazlarında sık sık menkıbeler anlatılır. Bu, sözlü kültürün bizdeki güçlü etkisinin bir yansımasıdır. Evet, menkıbeler bazen bir konuyu örneklemek ya da bir değeri anlatmak için işe yarayabilir. Ancak bu hikâyelere yaklaşımda dikkatli olunmalıdır. Çünkü aklın ve bilimin sunduğu gerçeklerin karşısında, geçmişte yaşanmış ya da uydurulmuş, hayatın olağan akışına uymayan anlatılara dayanarak çözüm aramak, bizi edilgenleştirir ve sorunları çözmek yerine onlardan kaçmamıza neden olur.
Para, yaşamın kaçınılmaz bir parçası. Hayatta kalmak, ihtiyaçlarımızı karşılamak için paraya ihtiyacımız var. Ancak para, yalnızca bir araç olmaktan çıktığında; güç, prestij ve statü aracı haline geldiğinde, insanı değiştirmeye başlar. Asıl soru burada başlıyor: Para insanın safiyetini bozar mı?
Makam; büyük ve önemli görev yeri anlamına gelir. Çoğu insan için arzu edilen bir mevkidir. Makam odası, makam sekreteri, makam arabası, makam şoförü gibi unsurlar; dışarıdan bakıldığında ihtişamlı ve nefse hoş gelen birer statü sembolüdür. Ancak bu görüntünün ardında, insanın zaaflarını açığa çıkaran, karakterini ve değerlerini sınayan bir imtihan yatar.
Durdu GÜNEŞ Şiir sevenlerin birçoğu her şiirin yaşanmış bir gerçeklikten doğup doğmadığını merak eder. Ünlenmiş ve bestelen aşk şiirlerinin öznesi çoğu kez şairlere sorulur. O duygu halinin hayali olamayacağı zannedilir.
Tatil; hayatın rutin akışına karşı bir mola vermek, hayatın hızını yavaşlatmak hem kendimizi hem de zamanı yeniden keşfetmektir. Kendimizle beraber olmak aynı zamanda kendimizi tanımamıza fırsat sağlar.
“Günün manşetleri ve en çok okunan haberlerinden ilk siz haberdar olmak istiyorsanız e-posta adresinizi Gazete ANKARA e-bültenine kayıt edebilirsiniz!”
Nasuh Akar Mah. Türk Ocağı Cad. No:28/3, 06520 Çankaya/ ANKARA
+90 (312) 285 63 33
+90 (312) 285 63 33
www.gazeteankara.com.tr
bilgi@gazeteankara.com.tr
Haber Sisteminin Android/ iPhone/ iPad Uygulamaları mobil cihazlar üzerinden anlık olarak takip edilebilmesi amacıyla tasarlanmıştır.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK kapsamında toplanıp işlenir. Detaylı bilgi almak için Aydınlatma Metnimizi inceleyebilirsiniz.