Bugün takvimler 23 Nisan’ı gösteriyor… Ama bu tarih, sadece rakamların oluşturduğu basit bir dizi değildir. Bugün, yüreklerimizi ısıtan, gözlerimizi nemlendiren, geçmişle geleceği aynı çatı altında buluşturan tarihi bir gündür. Kalbimizde çarpan bir çocuk gülüşü, sokaklarda dalgalanan bayraklar, okul bahçelerinde yankılanan neşeli sesler var… Ama hepsinden öte, bugün, bir milletin kalbinin çocuklarla birlikte attığı gündür.
Yapay zekâ (YZ), siber güvenlik alanında hem savunma hem de saldırı cephesinde baskın bir güç hâline gelmeye başlamıştır. Dijital altyapılar giderek daha karmaşık hale gelirken, tehditlerin sayısı da katlanarak artmaktadır. YZ bir yandan savunma yapanları güçlendirirken, diğer yandan kötü niyetli insanların ellerinde karmaşık bir saldırı aracına dönüşmektedir.
Hızlı tüketim ve sınırlı kaynaklarla tanımlanan bir çağda yaşıyoruz. Huzurlu, gelecek kaygısı olmayan ve sürdürülebilir bir topluma giden yol bilinçli tasarruf taşlarıyla döşenmiştir. Enerjiden suya, sudan zamana ve doğal kaynaklara kadar, bugün sahip olduklarımızı nasıl kullandığımız, nasıl yönettiğimiz, yarının konforunu ve refahını belirleyecektir. Bu noktadan hareketle, bugünkü yazımız da; tasarrufun daha kalıcı, daha uygulanabilir olması açısından ve sağlam bir geleceğin şekillendirilmesinde önemli bir rol oynadığını düşündüğümüz, ayrıca önemli gördüğümüz altı kritik alanı dikkate alarak, başlıklar halinde ve küçük örnekler vererek inceleyeceğiz. Bunlar;
Değerli Gazete Ankara okuyucularımız bugünkü yazımızda; Yolu bilmek başkadır, onu yürümek bambaşkadır, sözleri pusulamız ve ilham kaynağımız olacaktır… Günümüz dünyası bilgiyle dolup taşıyor. Bilgiye erişim çok kolay ve her şey birkaç tıklama uzağımızda: Karmaşık stratejiler, başarı reçeteleri, liderlik ilkeleri, etkili iletişimin yolları... Bilgiye ulaşmak hiç bu kadar kolay olmamıştı. Ancak bilmekle yapmak, öğrenmekle yaşamak, anlamakla uygulamak arasındaki fark; işte asıl mesele burada başlıyor. “Yolu bilmek bir şeydir, onu yürümek bambaşka bir şey” sözü, tam da bu farkı derinlemesine ortaya koymaktadır.
İnsan, alıştığı acıyı bile yitirmekten korkar! Zamanla acılar insan yaşamının bir parçası haline geliyor. Bu yüzden birçok insan, gözyaşlarına neden olan insanları hayatından silmek yerine, kendi gözyaşlarını silmeyi tercih ediyor. Pek çok kişinin duygusal acının kaynağıyla yüzleşmek yerine bu acıya katlanmayı tercih etmesi, insan doğasının derin ve karmaşık bir paradoksudur. İster romantik, ister ailevi, ister platonik olsun, ilişkilerde insanlar çoğu zaman kendilerini tekrar tekrar inciten davranışlara tahammül ederken bulurlar. Acı çekmelerine neden olan kişilerden uzaklaşmak yerine, tanıdık olanla teselli bulurlar – bu tanıdıklık ne kadar kederle dolu olursa olsun tahammül ederler. Çünkü bilindik olan, bazen yaralayıcı olsa bile, bilinmeyenden daha az korkutucu gelir insanlara.
Değerli okuyucularımız, bu yazımızda ifade edeceklerim, hiçbir kişi, kaynak, kurum veya kuruluşu bağlamaz. Sadece kendi lisanı halimizce, dilimizin döndüğü kadar, biraz eleştirel, biraz da hüzünlü bir şekilde kader mevzunu anlatmaya çalışacağız. Ayrıca bu satırların sahibi özel olarak bir dini eğitim almamıştır (İlahiyat Fakültesi v.b.) Bu gazete makalesini bu açıklamalar ve sınırlar içerisinde okuyup, değerlendirmenizi dilerim. İyi okumalar...
Dijitalleşen dünyada artık seçimler sadece meydanlarda değil, ekranların arkasında, algoritmaların derinliklerinde kazanılıyor ya da kaybediliyor. Bir zamanlar sadece analiz ve otomasyon aracı olan yapay zekâ (YZ), bugün artık siyasi kampanyaların gizli ama çok etkili bir ortağı haline geldi. Peki, bu sessiz aktör seçim süreçlerini nasıl etkiliyor? İşte cevabı...
Kış mevsimi, aynı gökyüzü altında yaşayan herkese farklı yüzlerini gösterir. Kar taneleri, kiminin üzerine yumuşacık bir örtü gibi düşerken, kimini de esen rüzgârı ve ayazıyla titretir. Lüks tatil merkezlerinde beyaz örtünün büyüsü içinde kayak yapanlar için kış, eğlence ve dinlenceyle anılırken, bacası tütmeyen evlerde ise bambaşka bir anlam taşır, çok değişik hikâyelere konu olur. Bu evlerde, soğuk, yalnızca sıcaklığı değil, hayatın adaletini de sorgulatan bir gerçekliğe dönüşür.
Değerli okuyucularımız bu gün üzerinde duracağımız konu ülkemizin gerçekleri ve geleceğimizi şekillendirecek bir konu olmasından dolayı çok önemlidir! Bir durum tespiti ve çözüm önerileridir. Bu nedenle bugünkü yazımız bir gazete makalesi olarak biraz daha uzun olacaktır. Şimdiden sıkılmadan okumanız dileğiyle…
Artık hepimiz kabul ediyoruz ki yapay zekâ (YZ, İngilizce: Artificial Intelligence ya da kısaca, AI) hayatımıza sadece girmekle kalmadı, adeta davetsiz bir misafir gibi yerleşti. E-postalarımızı yazıyor, toplantılarımızı planlıyor, çocuklarımızın ödevlerine yardım ediyor, şirketlerin stratejik kararlarında bile söz sahibi olabiliyor, iş başvurularını değerlendiriyor, kredi notlarımızı hesaplıyor, hastalık teşhisinde bulunuyor, hatta sanat eseri bile üretiyor. Doğaldır ki bu yüksek teknoloji kullanılmak üzere ve insanlık yararına faydalı olması için oluşturuldu. Ancak bu sistemin kullanılması değil, hiçbir hukuki çerçeveye sahip olmaması büyük bir risk oluşturuyor. Ama bu kadar güçlü bir oluşum karşısında hâlâ hiçbirimiz şu sorunun cevabını bilmiyoruz: Hata olduğunda sorumlusu kim olacak?
“Günün manşetleri ve en çok okunan haberlerinden ilk siz haberdar olmak istiyorsanız e-posta adresinizi Gazete ANKARA e-bültenine kayıt edebilirsiniz!”
Nasuh Akar Mah. Türk Ocağı Cad. No:28/3, 06520 Çankaya/ ANKARA
+90 (312) 285 63 33
+90 (312) 285 63 33
www.gazeteankara.com.tr
bilgi@gazeteankara.com.tr
Haber Sisteminin Android/ iPhone/ iPad Uygulamaları mobil cihazlar üzerinden anlık olarak takip edilebilmesi amacıyla tasarlanmıştır.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK kapsamında toplanıp işlenir. Detaylı bilgi almak için Aydınlatma Metnimizi inceleyebilirsiniz.