Abdullah Öcalan’ın PKK’ya yönelik “silah bırakın” çağrısı, Türkiye’nin son kırk yıldır mücadele ettiği terör sorununda yeni bir döneme mi girildiği sorusunu beraberinde getiriyor. Ancak bu çağrıyı sadece yüzeydeki sözlerle değil, daha derin jeopolitik, tarihsel ve örgütsel bağlamlar üzerinden okumak gerekir.
Türkiye denildiğinde turizm açısından genellikle akıllara İstanbul’un tarihî mekânları, Antalya’nın turkuaz kıyıları, Mardin’in türbeleri, kiliseleri, manastırları, Şanlıurfa’nın içinde efsanelere konu olan Balıklı Gölü, Ağrı-Doğu Beyazıt’ta İshakpaşa Sarayı, Kapadokya’nın eşsiz coğrafyası gelir. Oysaki ülkenin tam ortasında, Anadolu’nun kalbinde yer alan Ankara, yalnızca siyasi bir merkez değil; aynı zamanda kültürel derinliği ve tarihsel dokusuyla da büyük bir turizm potansiyelini içinde barındıran bir şehirdir. Binlerce yıllık geçmişiyle, Friglerden Romalılara, Selçuklulardan Osmanlı’ya ve nihayetinde Cumhuriyet’in ilk adımlarına ev sahipliği yapmış olan bu şehir, bugüne kadar bu yönüyle ne yazık ki yeterince öne çıkamamıştır.
11 Temmuz, modern Avrupa tarihinin en karanlık sayfalarından birinin yazıldığı gündür. Bu tarih, yalnızca bir anma günü değil; derin bir sorgulama, toplu bir vicdan muhasebesi yapma günüdür. Srebrenitsa’da yaşananlar neden oldu? İnsanlık, bu vahşetin tekrarına nasıl engel olabilir? Bu sorular, yalnızca Boşnak halkının değil; tüm insanlığın ortak sorumluluğu altında olmalıdır.
Türkiye, eşsiz güzellikleri, tarihsel birikimi ve doğal zenginlikleriyle yalnızca haritalarda yer alan bir ülke değil, insanlığın ortak mirasını taşıyan temiz yürekli insanların coğrafyasıdır. Bir sabah Kapadokya’da gün doğumuna uyanabilir, aynı gün akşamüstü Ege’nin turkuaz kıyılarında bir dalganın sessizliğine kulak verebilirsiniz. Bu topraklar, Antik Yunan’dan Selçuklu’ya, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kadar pek çok uygarlığın izlerini taşıyan eşsiz bir açık hava müzesi gibidir. Fakat tüm bu zenginliğe rağmen, ülkemizin turizmde hak ettiği yerde olduğunu söylemek kolay değildir.
Sanat, insanlık tarihinin en kadim ve çok katmanlı üretim biçimlerinden biridir. Her dönem, teknolojik araçlar ve toplumsal bağlam doğrultusunda sanatın biçimsel ve içeriksel yönlerini dönüştürmüştür. 21. yüzyılın ikinci çeyreği ise, yapay zekâ teknolojilerinin sanatsal üretimde aktif rol almasıyla yeni bir kırılma eşiğine gelmiştir. Özellikle görsel ve işitsel sanatlar alanında yapay zekâ ile üretilen içerikler, yalnızca estetik değil; etik, ekonomik ve kültürel boyutlarıyla da ciddi tartışmalara yol açmaktadır.
İletişim ve teknoloji dünyasının dikkatle takip ettiği isimlerden Dr. Sertaç Doğanay, Sezen Aksu’nun yapay zekâ ile hazırlanmış yeni video klibi üzerinden, yalnızca bir görsel çalışmayı değil, bütün bir endüstriyel ve kültürel dönüşüm sürecini sorgulayan ufuk açıcı bir yazı kaleme almış. Yazısında, Doğanay’ın ortaya koyduğu sorular, teknolojinin yalnızca üretim süreçlerini değil, aynı zamanda insan emeğini, estetik anlayışı, etik değerleri ve meslek tanımlarını da kökten dönüştürdüğünü gösteriyor.
Son yıllarda Türkiye, birbirini izleyen üç büyük sarsıntıyla yüzleşti: Suriye kaynaklı kitlesel göç dalgası, küresel COVID-19 pandemisi ve 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen Kahramanmaraş merkezli büyük deprem. Her biri yalnızca fiziksel yapıları değil, toplumsal dayanışma ağlarını ve ekonomik dengeleri de derinden sarstı.
Orta Doğu’da kalıcı barışın önündeki en büyük engellerden biri, tarihsel ve dini temellere dayalı toprak iddialarının, günümüz uluslararası hukukuna ve diplomatik gerçekliğe rağmen, hâlâ siyasal zeminde meşrulaştırılmaya çalışılmasıdır. Bu çatışmanın en çarpıcı örneği, İsrail’in bazı çevrelerinde hâlâ diri tutulan “Arz-ı Mev’ud” yani “Vaat Edilmiş Topraklar” ideolojisinde gözlemlenmektedir. Bu inanca göre, Tanrı’nın Hz. İbrahim’e Nil’den Fırat’a kadar vaat ettiği geniş coğrafya, tarihsel bir hak değil, güncel bir hedef olarak değerlendirilmektedir.
Ortadoğu, tarih boyunca sadece medeniyetlerin değil, aynı zamanda stratejik çıkarların da kesişim noktası olmuştur. Bu topraklar, 20. yüzyıl itibarıyla dünyanın enerji arzında belirleyici hale gelmiş, petrol ve doğalgaz rezervleriyle küresel ekonomi üzerinde etkili olmuşlardır. Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler, çölü refah kentlerine dönüştürmüş; lüks, gösteriş ve modern altyapılarıyla dünyanın dikkatini çekmişlerdir.
2025 itibarıyla dünya genelinde 2 milyarı aşan Müslüman nüfus, insanlığın yaklaşık dörtte birini oluşturuyor. Buna karşılık, Yahudi nüfusu 14 milyon bile değil. Üstelik bu nüfusun neredeyse yarısı İsrail'de yaşıyor. Sayısal olarak büyük bir uçurum söz konusu. Ancak ne var ki bu çarpıcı fark, Filistin’de yaşanan katliamı durdurmaya yetmiyor. Çünkü mesele sadece sayı değil; mesele irade, birlik, bilinç ve strateji meselesidir.
“Günün manşetleri ve en çok okunan haberlerinden ilk siz haberdar olmak istiyorsanız e-posta adresinizi Gazete ANKARA e-bültenine kayıt edebilirsiniz!”
Nasuh Akar Mah. Türk Ocağı Cad. No:28/3, 06520 Çankaya/ ANKARA
+90 (312) 285 63 33
+90 (312) 285 63 33
www.gazeteankara.com.tr
bilgi@gazeteankara.com.tr
Haber Sisteminin Android/ iPhone/ iPad Uygulamaları mobil cihazlar üzerinden anlık olarak takip edilebilmesi amacıyla tasarlanmıştır.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK kapsamında toplanıp işlenir. Detaylı bilgi almak için Aydınlatma Metnimizi inceleyebilirsiniz.