Toplum hayatında en sık rastlanan davranışlardan biri yalandır. İnsanlık tarihi kadar eski olan bu olgu, kimi zaman küçük çıkarlar uğruna, kimi zaman da büyük hırsların sonucunda ortaya çıkar. Ancak yalanın süreklilik kazanması, kişinin kendi sözlerine inanması ve bu hali bir yaşam biçimine dönüştürmesi, sıradan bir davranış olmaktan çıkar. İşte bu noktada tıp kaynakları devreye girer ve bu durumu “Mitomani” yani patolojik yalan söyleme hastalığı olarak tanımlar.
Değerli Gazete Ankara okuyucularımız,Bir zamanlar rahmetli liderlerimizin meydanlarda halkı tebessüm ettiren nükteleri, umut veren sözleri vardı; ayrıştırmayan, tam tersine bir araya getiren bir üslup hâkimdi. Oysa bugün aynı meydanlarda daha sert, daha keskin, çoğu zaman da toplumu parçalara ayıran bir dil yankılanıyor. İşte bugünkü yazımızda, Türkiye’de siyasetin diliyle birlikte değişen zihniyeti ve bu dönüşümün toplumsal hafızamızda bıraktığı izleri irdeleyerek, “Dün ile bugün arasındaki bu fark neden doğdu, bizi hangi yollara sürüklüyor, yarına nasıl bir miras bırakıyor?” sorularına cevaplar arayacağız.
Sevgili Gazete Ankara okurları; Günümüzde üretken yapay zeka (Generative AI), insanlığın maruz kaldığı en karmaşık ve yıpratıcı hastalıklarından biri olan kansere karşı yürütülen mücadelede, bilim dünyası yeni bir dönüm noktasına tanıklık edebilir mi? Sorusuna cevap arayacağız. Yıllarca daha çok edebiyat, sanat veya gündelik iletişim alanında karşılaştığımız bu teknoloji, bugün biyomedikal bilimlerin ve farmasötik araştırmaların merkezine doğru hızla ilerliyor.
Zifiri karanlık bir geceydi. Saatler 03:01’i gösterdiğinde, Marmara’nın kalbinde yeryüzü birden sarsıldı. Önce merak, sonra korku ve ardından tarifsiz bir felaket… Sadece 45 saniye süren o büyük deprem, 17 Ağustos 1999’u Türkiye tarihine kara bir sayfa olarak yazdı. Resmî kayıtlara göre 18 bin 373 insanımızı yitirdik; on binlercesi yaralandı, yüz binlerce aile yuvasız kaldı. Bazı kaynaklara göre kayıp sayısı çok daha fazlaydı. O gece çocuklar, gençler, yaşlılar aynı enkazın altında buluştu. O gece, bir milletin hafızasına kazınan en büyük sınavlardan biriydi.
Çocukken, yaz tatilleri bitmek bilmezdi. Bahçede oynadığımız bir öğle vakti, sanki bütün bir günümüzü kaplardı. Yağmur damlaları şıpır şıpır pencereye vururken, saatler ağır ağır geçerdi. Şimdi ise, takvim yaprakları adeta rüzgârda savruluyor. Bir yıl, göz açıp kapayıncaya kadar gelip geçiyor. Peki, neden? Neden zamanın akışı yaşla birlikte hızlanıyor gibi hissediyoruz?
Bir kış gecesi, Ankara’nın keskin ayazı sokakları sararken, bir baba-anne kendi evinin kapısından içeri giremiyor. Evde onu bekleyen çocuğu belki “Baba-anne, hadi kartopu oynayalım” diyecek; ancak o baba-anne, siren sesleri arasında başka bir sokakta, başka çocukların güvenliği için nöbette… Belki o gece evine dönemeyecek, hatta sabaha kadar kesintisiz görevde kalacak. İşte bu, Türk polisinin çoğu zaman görünmeyen, konuşulmayan gerçeğidir.
14 Ağustos 1947… Ramazan ayının 27. gecesi, yani Müslümanlarca “Kadir Gecesi” olarak bilinen mübarek bir zaman dilimi… Karaçi semalarında dalgalanan ay yıldızlı yeşil bayrak, yalnızca bir ülkenin değil, bir milletin yüzyıllar süren duasının ve mücadelesinin sembolüydü. “Lâ ilâhe illallah” nidaları, hem inancın hem de özgürlüğün coşkulu yankısı olarak milyonların yüreğini titretiyordu. O gün Pakistan, yalnızca siyasi sınırlarını değil, gönül sınırlarını da çizen bir kimliğe kavuştu: Müslümanların özgürce yaşayabileceği, ezan seslerinin susturulamayacağı bir İslam yurdu…
Bazı yangınlar vardır ki, yalnızca toprağı değil, insanın yüreğini de kavurur. Alevlerin yuttuğu her ağacın gölgesinde, bir çocuğun kahkahası, bir kuşun kanat çırpışı, toprağın sessiz duası saklıdır. Orman yangınları bu yüzden sadece bir doğa olayı değil; hafızamızı silen, geleceğimizi karartan, nefesimizi daraltan bir trajedidir.
Bir hekim, bir akademisyen, bir yönetici ve en çok da bir insan… Kimi hayatlar, yalnızca kendi döneminin değil, gelecek kuşakların da yol haritası olur. Prof. Dr. Enver Hasanoğlu’nun hikâyesi, Kerkük’ün tozlu sokaklarından başlayıp dünya pediatrisinin zirvesine, oradan Türkiye yükseköğretiminin dönüşüm süreçlerine uzanan bir yolculuğun adıdır. Bu, yalnızca bir yaşam öyküsü değil; çalışkanlık, vizyon, inanç ve insan sevgisinin harmanlandığı bir mirastır.
Bir gün gelecek, insanlar gökyüzüne bakacak… Ama yıldızlara değil, algoritmaların hükümranlığına teslim olmuş karanlık bir geleceğe bakacaklar. İnsan, kendi aklını kutsallaştırıp onu demirden kalelere hapsettiğinde, o kalenin surlarından bir gün sadece ışık değil, karanlık da yükselebilir.
“Günün manşetleri ve en çok okunan haberlerinden ilk siz haberdar olmak istiyorsanız e-posta adresinizi Gazete ANKARA e-bültenine kayıt edebilirsiniz!”
Nasuh Akar Mah. Türk Ocağı Cad. No:28/3, 06520 Çankaya/ ANKARA
+90 (312) 285 63 33
+90 (312) 285 63 33
www.gazeteankara.com.tr
bilgi@gazeteankara.com.tr
Haber Sisteminin Android/ iPhone/ iPad Uygulamaları mobil cihazlar üzerinden anlık olarak takip edilebilmesi amacıyla tasarlanmıştır.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK kapsamında toplanıp işlenir. Detaylı bilgi almak için Aydınlatma Metnimizi inceleyebilirsiniz.