Değerli Gazete Ankara okurları, Doğu Akdeniz’in jeopolitik kalbinde yer alan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), yalnızca Türkiye açısından değil, tüm bölgesel dengeler bakımından stratejik bir öneme sahiptir. Ancak aradan geçen yarım asra yakın zamana rağmen KKTC, uluslararası sistemde hâlen tanınmamış bir devlet olarak varlığını sürdürmektedir. Bu durum, sadece bir diplomasi sorunu değil; aynı zamanda uluslararası hukuk, siyaset bilimi ve küresel güç dengeleri açısından da derin bir analiz gerektiren bir meseledir. Bu nedenle, bugünkü yazımızda “KKTC’nin dünya devletleri arasında tanınmamasının temel nedenleri ve tanınması için uygulanabilecek stratejik eylem planı” konusunu ele alıyoruz. Konuya salt politik bir gözle değil, bilimsel bir disiplin ve akademik analiz yöntemiyle yaklaşarak; tarihsel arka planı, uluslararası hukuk dinamiklerini ve uygulanabilir diplomatik stratejileri kısa başlıklar altında sistematik biçimde inceleyeceğiz. Amaç; kamuoyunu bilgilendirmenin ötesinde, karar vericiler ve diplomasi çevreleri için düşünsel bir çerçeve sunmaktır. Çünkü KKTC’nin uluslararası alanda hak ettiği meşruiyet zeminine ulaşması, sadece bir “tanınma” meselesi değil; aynı zamanda Türk dünyasının bölgesel barış, adalet ve denge arayışının da bir parçasıdır.
Bilim tarihi çoğu zaman erkek isimleriyle doludur: Newton, Einstein, Nikola Tesla… Ama aynı satır aralarında, mütevazı ama kararlı kadınların adımları da yankılanır. Onlar, laboratuvarların loş ışığında insanlığın geleceğini kuran sessiz kahramanlardır. Yüzyıllardır unutuldular; ama bilimin vicdanında hep yaşadılar. Bunlardan bazıları;
Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’nin son dönem gündemlerinde öne çıkan başlıklardan biri, “Terörsüz Türkiye” stratejisidir. Bu ifade, yalnızca güvenlik birimlerinin yürüttüğü operasyonel bir kavram değil, Türkiye’nin siyasal, sosyolojik ve kurumsal dokusunu yeniden şekillendirecek çok katmanlı bir dönüşüm vizyonunun ifadesidir. Zira terörün olmadığı bir ülke tahayyülü, sadece silahların sustuğu değil; fikirlerin özgürce konuşulduğu, toplumun güven duygusunun yeniden inşa edildiği bir Türkiye’yi de ima eder.
" Efendiler, Yarın Cumhuriyet'i İlan Edeceğiz! " Her 29 Ekim sabahı, ufukta yükselen güneş sadece yeni bir günü değil, bir milletin yeniden doğuşunu da müjdeler. Bayraklarımızı asarken, meydanlarda yankılanan marşlara eşlik ederken aslında hepimiz aynı gerçeği bir kez daha hatırlarız: Bu topraklarda özgürlük; kanla, inançla, umutla yoğrulmuş bir emanet olarak bizlere verilmiştir.
“Bir toplumun en derin sessizliği, vicdanının sustuğu andır.” Değerli okurlar, bugün sizlerle rakamların, istatistiklerin, raporların ötesinde bir meseleyi konuşmak istiyorum. Çünkü bu mesele, ekonomiden de, siyasetten de, teknolojiden de önce geliyor. Adına ne derseniz deyin, özünde bir ahlak buhranı, bir vicdan yorgunluğu yaşıyoruz.
GÜZ GÜLLERİİnan ki ağlamadımHüzünlüyüm sadeceGözlerimdeki yaşlar çığ gibiYağar böyle her gece ***Güz gülleri gibiyimHiç bahar yaşamadımYa sevmeyi bilmedim yıllarcaYa sevince geç kaldım Şimdi delicesineSevmek istesem bileSonbahar sisi çökmüş üstümeSevincim buruk yine ***Güz gülleri gibiyimHiç bahar yaşamadımYa sevmeyi bilmedim yıllarcaYa sevince geç kaldım[Selim Öztaş] Şair, “İnanki ağlamadım, Hüzünlüyüm sadece, Gözlerimdeki yaşlar çığ gibi,Yağar böyle her gece..." derken bu sözlerin içinde sessiz bir çığlık gizlidir. Ağlamadığını söylerken, aslında kalbinin yıllardır ağladığını, gözyaşlarını kimseye göstermediğini itiraf eder. Hayatın yükünü omuzlarında taşımış, gülümsemeyi bir erdem gibi öğrenmiş, ama içindeki sızıya da alışmıştır insan… Bizler de öyle değil miyiz zaten?
Topkapı Sarayı’nın bahçelerinde karıncalar çoğalır. O narin meyve ağaçlarının gövdelerine tırmanan, yaprakların arasında kaybolan o küçük canlılar, sarayın huzurunu kaçırır. Bahçıvanlar telaş içindedir; her sabah yeni bir ağacın dallarında karınca izleri, her daldan eksilen meyveler…
Toplumlar bazen bir atasözünde, bir halk deyişinde kendi geleceğini görür. “Parayı cüzdanına, aklını başına, aşkını gönlüne koy; yerlerini karıştırma!” sözü, kulağa sıradan bir öğüt gibi gelse de, aslında modern hayatın çözülmüş dengelerini yeniden kurmamız için evrensel bir rehberdir.
Gazi Üniversitesi Teknoloji Fakültesi olarak gerçekleştirdiğimiz ADORE Mobilya ziyareti, yalnızca bir fabrika gezisi değil; bilimin, emeğin ve vizyonun aynı potada buluştuğu anlamlı bir yolculuktu. O gün ADORE’nin kapısından içeri adım attığımızda, bizi karşılayan sadece makinelerin sesi değil; Türkiye’nin geleceğine dair güçlü bir umut, üretimin kalbinde atan bir idealdir.
Eğitim, bir toplumun yalnızca bilgi üretme kapasitesini değil, aynı zamanda medeniyet vizyonunu belirleyen en derin kurumdur. Ancak 21. yüzyılın dijital çağında, eğitim artık bir bina, bir kampüs ya da belirli saatlerde yürütülen dersler bütünü olmaktan çıkmıştır. Bilgi; zaman, mekân ve form sınırlarını aşmış; insanın ne kadar “bildiğiyle” değil, neyi “yapabildiğiyle” ölçülür hâle gelmiştir.
“Günün manşetleri ve en çok okunan haberlerinden ilk siz haberdar olmak istiyorsanız e-posta adresinizi Gazete ANKARA e-bültenine kayıt edebilirsiniz!”
Nasuh Akar Mah. Türk Ocağı Cad. No:28/3, 06520 Çankaya/ ANKARA
+90 (312) 285 63 33
+90 (312) 285 63 33
www.gazeteankara.com.tr
bilgi@gazeteankara.com.tr
Haber Sisteminin Android/ iPhone/ iPad Uygulamaları mobil cihazlar üzerinden anlık olarak takip edilebilmesi amacıyla tasarlanmıştır.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK kapsamında toplanıp işlenir. Detaylı bilgi almak için Aydınlatma Metnimizi inceleyebilirsiniz.