YAZARLAR

01 Mayıs 2025 Perşembe, 02:52

Para İnsanın Safiyetini Bozar mı?

Para, yaşamın kaçınılmaz bir parçası. Hayatta kalmak, ihtiyaçlarımızı karşılamak için paraya ihtiyacımız var. Ancak para, yalnızca bir araç olmaktan çıktığında; güç, prestij ve statü aracı haline geldiğinde, insanı değiştirmeye başlar. Asıl soru burada başlıyor: Para insanın safiyetini bozar mı?

Elbette ihtiyaçlarımızı karşılamak için para kazanmamız doğaldır. Ama onun sunduğu güce ve itibara bağımlı hale gelirsek, içimizdeki merhamet zayıflar, vicdan körelir, samimiyet kaybolur.

Bu soruya ışık tutabilecek anlamlı bir kıssa var:
Babür İmparatoru Ekber Şah, sarayındaki meşhur müzisyen Tansen’e, “Senin müzikte zirve olduğunu düşünüyorum ama seni yetiştiren bir usta olmalı,” der ve onu görmek ister. Tansen, ustasının Haridas olduğunu, ama onun saraya çağrılacak biri olmadığını söyler: “O doğada yaşar. Yüreğinden gelirse söyler, gelmezse susar.

İkili yola koyulur, Haridas’ı doğada, bir nehir kenarında bulurlar. Ustasını gizlice izlerler. Haridas birden şarkı söyleyip dans etmeye başlar. Ekber Şah bu anı izlerken gözyaşlarını tutamaz. Sonra Tansen’e döner ve sorar:
Senin zirvede olduğunu sanıyordum, ama ustan bambaşka… Bu fark nereden geliyor?
Tansen’in cevabı nettir:
Ben müziği şöhret, para ve prestij için yapıyorum. O ise sadece içinden geldiği için.

Bu kıssadaki fark, paranın insan ruhuna etkisini özetliyor. Para tutkusu insanı sahicilikten uzaklaştırır. İnsanlar, paraya sahip kişilere yönelir ama aslında kişiye değil, paraya ilgi gösterirler. Bu, ilişkilerin yapaylaşmasına yol açar.

Bir dönem İdarecinin Sesi dergisinde yazarken, kişisel gelişim uzmanlarıyla röportajlar yapmak istedim. Ulaşabildiklerimle görüşmeler yaptım ve yayımladım. Ancak kamuoyunda tanınan bazı isimler, parasız konuşmayı bile reddediyordu. Üstelik talep ettikleri ücretler, dönemin şartlarına göre oldukça yüksekti.

Bu durum beni derinden düşündürdü. Zira bu kişiler, konferanslarında “karşılıksız vermek”, “paylaşmak”, “sevgi” gibi kavramları öne çıkarıyordu. Ancak iş gerçeğe geldiğinde, bu değerleri maddi beklentiyle gölgeliyorlardı. Samimiyetleri benim gözümde yok oldu.

Ben de bir gün, bir kurumun verdiği eğitimi sunduğum için para alınca düşündüm: “Ben de zamanla eleştirdiğim kişiler gibi olur muyum?” İnsan için en büyük sınav şöhret, para ve makamdır. Bu durumlar karakterin ne kadar sağlam olduğunu gösterir. Bu farkındalığı içimde taşımaya çalışıyorum.

Kanadalı yazar Yann Martel’in davranışı da bu bağlamda dikkat çekici. Ünlü Pi'nin Yaşamı romanıyla Man Booker Ödülü'nü alan Martel, Kanada Başbakanı’na dört yıl boyunca her hafta kitap göndermişti. “Sıradan insanlar kitap okur mu, umurumda değil. Ama beni yönetenler okumazsa, onların dar hayalleri bir gün benim kâbusum olabilir,” diyordu.

Ben bu düşünceyi sadece yönetenlerle sınırlamıyorum. Çünkü hepimiz sosyal hayatın içindeyiz ve birbirimizi etkiliyoruz. Cehalet, sevgisizlik, tahammülsüzlük ya da merhametsizlik çevremize bulaşır. Aynı şekilde bilgi, sevgi, hoşgörü ve anlayış da yayılabilir. Bu yüzden bir sosyal sorumluluk bilinciyle hareket etmeliyiz.

Ben de yazarken, konuşurken, okurken bu sorumluluğu taşıyorum. Çünkü her bir davranış bir halkadır. Ve Kızılderili atasözünde denildiği gibi:

Her şey halkadır. Her birimiz kendi hareketlerimizden sorumluyuz. Hepsi döner dolaşır, bize geri gelir.

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)