YAZARLAR

16 Mayıs 2025 Cuma, 08:00

Başımıza Gelenler Kader Mi, Kararlarımızın ve Davranışlarımızın Sonucu Mu?

Ne zaman iki seçenekli bir soru sorulsa, bunun bizi yanıltabileceğini düşünürüm. Çünkü hayat tek doğrulara indirgenemeyecek kadar karmaşık ve değişkendir. Genellikle, doğrular iki kutup arasında sıkışmaz. Ama bu tür sorular bizi seçeneklerden birini seçmeye zorlar. Bu da bazı gerçekleri görmemizi engeller.

İkili düşünme biçimi, Aristo mantığına dayanır:
Bir şey ya iyidir ya kötü ya doğrudur ya yanlış. Ya sıcaktır ya soğuk. Bu yaklaşımda ara tonlara yer yoktur.
Oysa gerçek hayat böyle midir?
Hayat, siyah ile beyaz arasında uzanan grilerle doludur.
Yanlışın içinde bir doğru, doğrunun içinde bir yanlış barınabilir.

Özellikle bir anlaşmazlıkta, taraflardan birini bütünüyle haklı, diğerini bütünüyle haksız görmeye meylederiz. Bu hem kolay hem yanıltıcıdır. Hâlbuki mesele o kadar sade değildir.

Bakın, olasılıklar neler olabilir:

  • Bir taraf haklı, diğer taraf haksız olabilir. Anadolu’da derler ki: “Suç iki başlıdır, yalnız birinde az, birinde çok olur.
  • İki taraf da haklı olabilir. Hayat bazen bir değerler çatışmasıdır.
  • İki taraf da haksız olabilir. Örneğin, rüşvet gibi bir olayda haklılık aranmaz.
  • Her iki taraf da kısmen haklı, kısmen haksız olabilir. Esasta haklı ama yöntemde yanlış; ya da tersi.
  • Taraflar, yanlış algılarla çatışıyor olabilir.
  • Tarafların haklılıkları, yanlış bir zamanlamayla anlamını yitirmiş olabilir.
  • Taraflar haklı olabilir ama kullandıkları üslupla haksız duruma düşebilirler.
  • Bu çeşitlilik bize gösteriyor ki, çoğu durumda olaylar bir kutba ait değildir.

Eski Cumhurbaşkanımız Rahmetli Süleyman Demirel, gazetecilerin iki seçenekli soru tuzaklarına kolay kolay düşmezdi. Mesela biri, “Domates mi kırmızı, biber mi yeşil?” diye sorsa, Demirel cevabı patlatırdı:

Patlıcan mordur kardeşim.

Yani hayat sadece iki şıkla anlatılamaz.

Gelelim başlıktaki soruya:
Başımıza gelenler kader mi, yoksa kendi kararlarımızın ve davranışlarımızın sonucu mu?

Cevap ne yalnız “kader”dir ne de yalnız “kararlarımız.”
Hayatta kontrol edebildiklerimiz ve edemediklerimiz vardır.

Diyelim bir çiftçi, tüm işlerini özenle yaptı. Zamanında ekti, bakımını yaptı.
Ama sonra dolu yağdı, sel bastı ya da kuraklık oldu.
Çiftçi her şeyi doğru yapsa da sonucu etkileyemedi.

İşte hayat budur:
Bir kısmı bizim kontrolümüzde, bir kısmı değildir.

Bir olayı “kader” diye adlandırmak, çoğu zaman sorumluluktan kaçma ihtiyacıdır.
İnsan böylece rahatlar. Çünkü olan bitenin kendisiyle ilgisi yoktur, “dış etkenler” sorumludur.

Olayları kendi karar ve davranışlarımıza bağladığımızda ise özgüvenimiz artar.
Başarıya olan inancımız yükselir.
Çünkü bu kez kontrol bizdedir.

Ancak bu noktada bir denge gerekir:
Eğer her şeyi kendimizden bilirsek, kontrol edemediklerimiz karşısında eziliriz.
Depresyon, hayal kırıklığı, tükenmişlik kaçınılmaz olur.

Kaderci anlayışa sahip olanlar ise, çoğu zaman başarısızlıkla daha kolay baş ederler.
Çünkü olan ne olursa olsun, “öyle olması gerekiyordu” diye düşünürler.

Ama burada önemli bir fark var:
Kendi iradesine inanan kişi, zor durumda kaldığında çözüm arar.
Gayret eder, yollar dener.
Kaderci yaklaşımda ise, kişi öğrenilmiş çaresizlik yaşar.
Ne yaparsa yapsın bir şey değişmeyecek düşüncesi kişiyi pasifleştirir.

Burada asıl sorulması gereken soru şudur:
Neyi kontrol edebiliriz, neyi edemeyiz?

Kontrol edebildiklerimiz:

  • Düşüncelerimiz
  • Davranışlarımız
  • Kararlarımız
  • Yaşam tarzımız
  • Seçtiğimiz kelimeler
  • Sınırlarımız

Kontrol edemediklerimiz:

  • Başkalarının düşünce ve davranışları
  • Hava durumu
  • Doğal afetler
  • Trafik
  • Geçmiş
  • Gelecek
  • Rastlantısal olaylar

Özetle:
Kontrol edebildiklerimizde sorumluluk bize aittir.
Kontrol edemediklerimizde ise sorumluluğumuz yoktur.

İdeal olan nedir?
Kontrol alanımızda olanlarda elimizden gelenin en iyisini yapmak,
kontrol dışındakileri ise olduğu gibi kabul edebilmek.

Bu dengeyi filozof Epiktetos çok özlü bir cümleyle ifade etmiş:

Elimizde olanları kusursuz yapmalıyız; elimizde olmayanları ise geldiği gibi kabul etmeliyiz.

Eskiler de aynı düşünceyi şu ifadeyle aktarır:

Muktezayı hâle mutabık hareket etmek.
Yani, duruma uygun davranmak.

Son söz:
Hayatta denge, neyi kontrol ettiğimizi bilmekle başlar.
Doğru karar ve davranışlarla ilerler, kontrol edemediklerimizi kabullenmekle huzura ulaşır.

Durdu GÜNEŞ
Gazete Ankara DHP | Köşe Yazarı

dgunes@gazeteankara.com.tr

“Türkiye’nin kalbi Ankara’nın sesi” Dijital Haber Portalı: 

www.gazeteankara.com.tr

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)