Zamanın Hızı ve Yaşamın Nabzı: Çocuklukta Yaşlılığa Zaman Algısı
Çocukken, yaz tatilleri bitmek bilmezdi. Bahçede oynadığımız bir öğle vakti, sanki bütün bir günümüzü kaplardı. Yağmur damlaları şıpır şıpır pencereye vururken, saatler ağır ağır geçerdi. Şimdi ise, takvim yaprakları adeta rüzgârda savruluyor. Bir yıl, göz açıp kapayıncaya kadar gelip geçiyor. Peki, neden? Neden zamanın akışı yaşla birlikte hızlanıyor gibi hissediyoruz?
Bilim, bu soruya birkaç farklı açıdan cevap veriyor.
İlk olarak, oran kuramı (proportional theory) diyor ki: 5 yaşındaki bir çocuk için bir yıl, hayatının beşte biri demektir. 50 yaşındaki bir yetişkin için ise yalnızca ellide biri… Yani, yaşlandıkça, yeni geçen yıllar toplam ömrümüzün daha küçük bir yüzdesini kaplar. Bu da algımızda zamanın hızlandığı izlenimini yaratır. Psikolog William James, 1890’da yayımladığı The Principles of Psychology eserinde, “Yaşlandıkça yıllar kısalır, çünkü her yeni yıl ömre oranla daha küçüktür” diyerek erken dönem için bu fikri dile getirmiştir.
İkinci olarak, yenilik etkisi (novelty effect) devreye giriyor. Çocukken her şey yenidir: İlk kez bisiklete binmek, ilk okula başlamak, ilk kar topu oynamak… Beyin, yeni deneyimleri daha detaylı işler ve hafızaya daha zengin şekilde kaydeder. Bu yoğun kayıt süreci, zihnimizde o dönemleri “uzun” hissettirir. 2005 yılında yapılan bir fMRI çalışmasında (Wittmann & Lehnhoff), katılımcıların yeni ve karmaşık deneyimler yaşadıkları zaman dilimlerini, daha uzun süreliymiş gibi hatırladıklarını bulmuştur. Yenilik, beynin hipokampus ve prefrontal korteks bölgelerinde yoğun sinirsel etkinlik yaratır; bu da zaman algısını genişletir.
Üçüncü olarak, beyin biyolojisi… Çocuklukta beynimizdeki sinirsel iletim daha hızlı ve canlıdır, dopamin seviyeleri yüksektir. Bu, hem dikkatimizi hem de anı biriktirme kapasitemizi artırır. 2016’da Duke Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada, dopaminin zaman algısı üzerindeki etkisi incelenmiş ve dopamin seviyesi yüksek bireylerin, olayları daha yavaş geçiyormuş gibi algıladıkları belirlendi. Yaş ilerledikçe dopamin üretimi azalır; bu durum, olayları daha hızlı yaşadığımız hissini güçlendiriyor.
Buna ek olarak, dikkat odaklanması faktörü vardır. Harvard Üniversitesi’nden Prof. Marc Wittmann, yaş ilerledikçe dikkatimizin çoğunu uzun vadeli hedeflere, sorumluluklara ve planlara yönelttiğimizi, anlık deneyimlere ise daha az odaklandığımızı belirtmektedir. Zamanın “hızlı akma” hissi, kısmen bu dikkatin o an’dan uzaklaşmasından kaynaklanır.
Ama işin bir de duygusal yönü var… Aslında zaman hep aynı hızda akıyor. Yavaşlayan biziz; hızlanan ise ayrılıklar, değişimler, eksilmeler… Çocukken beklediğimiz şeyler çoktur; bu çağda zaman bize cömert davranıyor. Yetişkin olduğumuzda ise beklemekten çok, özlemekle meşgul oluyoruz ve özlem, zamanın en hızlı yarış atıdır.
Belki çözüm, çocukken yaptığımız gibi zamanı “doldurmak”tır. Yeni şeyler öğrenmek, yeni insanlarla tanışmak, hayatımıza tazelik katmak… Çünkü yenilik, beynimize zamanı genişleten en güçlü ilaçtır. 2013’te yayımlanan bir çalışmada (Phillips et al.), 60 yaş üstü bireylerin yeni bir dil öğrenme sürecinde zaman algılarının yavaşladığı ve günlerin daha “dolu” hissedildiği rapor edilmiştir.
Ve belki de hatırlamamız gereken en önemli şey şudur: Zamanı tutamayız, ama onun bizde bıraktığı izleri güzelleştirebiliriz.
Saygılarımla
Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı
YORUM YAP