Türkiye’de Üniversitelerin Durumu: Akademisyenler Ne Kadar Verimli Olabilmektedir?
Değerli okuyucularımız bu gün üzerinde duracağımız konu ülkemizin gerçekleri ve geleceğimizi şekillendirecek bir konu olmasından dolayı çok önemlidir! Bir durum tespiti ve çözüm önerileridir. Bu nedenle bugünkü yazımız bir gazete makalesi olarak biraz daha uzun olacaktır. Şimdiden sıkılmadan okumanız dileğiyle…
Türkiye’de 2024 Ocak itibariyle 209 üniversite bulunuyor. Bu üniversiteler arasında 131'i devlet üniversitesi 78'si de özel veya vakıf üniversitesi statüsünde yer almaktadır. Türkiye’de üniversitesi olmayan şehir yoktur. Bu sayısal durumu belirttikten sonra asıl konuya gelelim.
Türkiye'de üniversitelerin niceliksel büyümesi, niteliksel gelişimi beraberinde getirmemiştir. Akademisyenlerin derslere yeterince önem vermemesi ve kariyer odaklı yaklaşımı, eğitim kalitesini olumsuz etkilemektedir. Yükseköğretim Kurulu'nun (YÖK) 2023 raporuna göre, Türkiye'deki 209 yükseköğretim kurumunda toplam 184.702 öğretim elemanı bulunmaktadır. Bu öğretim elemanları, 2022 yılında ulusal hakemli dergilerde toplam 48.904 yayın yapmış ve öğretim elemanı başına düşen yayın sayısı ortalama 0,25 olarak kaydedilmiştir. Endeksli dergi ve kitaplarda ise bu oran 0,44'tür. Bugün için bu rakamlarda olumlu yönde artışlar vardır. (Ama bu yazımızın asli noktası bu olmadığından, yayın sayısının yıllara göre değişimine fazla değinmeyeceğiz.)
Bütün bu göstergelerden sonra, ancak eğitim kalitesi, akademisyenlerin öğrencilerle ilişkisi ve genel verimlilik konusu hâlâ tartışmalı durumdadır. Bu bağlamda, özellikle de öğretim üyelerinin asıl önceliği ne olmalı sorusu gündemde: Öğrenciye ders mi vermeli? Yoksa kendi kariyerine yatırım mı yapmalı? Soruları tam olarak aydınlatılmış, cevabını bulmuş durumda değildir.
Ders mi Önemli, Yayın mı? Ders Vermek İş Yükü, Yayın Yapmak Kariyer Yatırımı mı?
Üniversitelerimizin performans ölçütlerine baktığınızda tablo net olarak ortaya çıkmaktadır: Öğrencilerin memnuniyeti, eğitimin kalitesi veya mezun başarısı ikinci planda olduğu görülmektedir. Başarı, hâlihazırdaki sisteme göre önemli olan; kaç yayın yaptın, hangi dergide yayımlandı, kaç atıf aldın, kaç proje yönettin? Sorularının karşılıklarıdır. Dolasıyla bu sistem öğretim elemanlarını doğal olarak: “Derse ayıracağım vakitte bir makale daha yazarım.” Düşüncesine itiyor. Ancak bu veriler, akademisyenlerin araştırma faaliyetlerine yöneldiğini gösterse de, eğitim kalitesinin de göz ardı edilmemesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu durum, özellikle devlet üniversitelerinde “Hocalar derse ya çok az girer ya da isteksiz girer” gibi yaygın bir kültürün oluşmasına sebep olmaktadır.
Akademisyenlik Ne Zaman Sadece “Kariyer Yapma Projesine” Dönüştü?
Türkiye’de üniversiteler nicelik olarak büyürken nitelik olarak ciddi bir kırılma yaşamaktadır. Bu kırılmanın merkezinde ise akademisyenlik mesleğinin değişen karakteri bulunuyor. Bugün birçok üniversite öğretim üyesi için temel “motivasyon”; öğrenci yetiştirmek değil, kişisel akademik dosyasını daha kabarık hale getirmek veya güçlendirmek haline gelmiş durumdadır.
Buradaki sorun bireysel tercihlerden çok, yapısal ve sistemsel bir tercihin sonucudur. Çünkü Türkiye’deki akademik yükselme kriterleri, neredeyse tamamen yayın odaklı bir model üzerine kurulmuştur. Bugünkü akademik sistemde öğretim üyelerinden beklenen şey açık: Uluslararası dergilerde makale yayınlamak, projeler üretmek, atıf almak, uluslararası sıralamalarda yer edinmek... Üniversiteler de performans ölçümünü genellikle bu göstergelere göre yapıyor. Bunun sonucunda birçok akademisyen için ders vermek, haftada 10 saatlik maaş karşılığı derse girmek şeklinde, idari bir zorunluluk olarak görülüyor. Hatta bazı öğretim üyeleri öğrencilerle en az temasta kalmayı tercih ediyor. Çünkü sistemin ödüllendirdiği şey eğitim değil, yayın olarak algılanıyor.
Bu yaklaşım kısa vadede akademisyene kariyer avantajı sağlasa da, uzun vadede Türkiye’deki yükseköğretimin istikbali için kötü sonuçlar doğuracak ve eğitim sistemimizi zayıflatacaktır. Çünkü eğitimin kalitesi doğrudan öğretim üyesinin öğrenciye ayırdığı vakit, ilgisi ve iletişimiyle şekilleniyor. Bu nedenle ders vermenin, öğrencilerle ilgilenmenin hemen hemen hiçbir akademik değerlendirmede yer almaması bu istenmeyen sonuçları doğuruyor.
Peki, Nasıl Olmalı?
Bu sorunun cevabını verebilmek için “Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yoktur!” Bunun için dünya genelinde başarılı üniversitelere bakıldığında, akademisyenliğin çok yönlü bir sorumluluk olarak tanımlandığı görülür. Bunlar:
- Bilim üretmek,
- Bilgiyi aktarmak,
- Bilgiyi yaymak şeklindedir.
Türkiye’de de dengeli bir model şarttır. İyi bir akademisyen sadece araştırma yapan değil, aynı zamanda öğrencisini düşünen, ona yol gösteren, derslerini güncel bilgilerle besleyen, onları esinlendiren kişidir.
Ders anlatmayı angarya gören bir akademisyen görüntüsü, aslında akademisyenin kendi uzmanlığını da zayıflatır. Çünkü bilginin en iyi sınandığı yer sınıflardır. Öğrenciden gelen bir soru, bazen en “prestijli” olan bir makaleden daha öğretici olabilmektedir.
Peki, Ne Yapmalı?
Yine bu aşamada, dünyanın saygın ve iyi üniversitelerine bakıldığında, akademisyenliğin iki aşamalı bir meslek olarak tasarlandığı görülür. Bunlar;
- Araştırma,
- Eğitim.
Bir aşaması zayıf olan akademisyenlerin oluşturduğu üniversiteler, kurumsal olarak da zayıf bir üniversiteyi işaret eder. Türkiye’de ise maalesef tek ayakla yürümeye, mesafe olmaya çalışan bir akademik sistem oluşmuş durumdadır. Bu durumun düzelmesi için şu adımların atılması kaçınılmazdır:
- Akademik performans değerlendirmelerinde eğitim kalitesi daha görünür hale gelmelidir.
- Öğretim üyeleri sadece yayın sayısıyla değil, ders memnuniyeti, danışmanlık kalitesi gibi göstergelerle de ölçülmelidir.
- Akademisyen yetiştirme süreçlerinde pedagojik eğitim zorunlu hale gelmelidir.
- Öğrenci-akademisyen etkileşimi teşvik edilmeli, ofis saatleri, proje danışmanlıkları desteklenmelidir.
Sonuç ve Değerlendirme: Kariyer mi Eğitim mi? İkisi Birlikte Olmalı.
Üniversiteler; sadece makale değil, insan yetiştiren kurumlardır. Türkiye’nin bugün ihtiyacı olan şey; yayın yapan ama aynı zamanda iyi ders anlatan, araştıran ama aynı zamanda öğrencisini geliştiren bir akademisyen modelidir. Çünkü iyi bir akademisyen; sadece bildiğiyle değil, bildiğini aktarabilme gücüyle de değer kazanır.
Akademisyenlik mesleği, sadece masa başında yayın üretmekten ibaret değildir. İyi bir akademisyen, bilgi üretir ama aynı zamanda bu bilgiyi paylaşır, açıklar, tartışır, öğrenci yetiştirir ve onları gelecek için esinlendirir. Yapmış olduğu bütün faaliyetler de bunun için olmalıdır. Akademisyen kendi kariyerini güçlendirdiğinde kendisine fayda sağlar. Ama iyi eğitim verdiğinde topluma fayda sağlar. Akademisyenlik tek taraflı algılanacak bir meslek değildir. Bu aşamada “demagoji” yapıp, akademisyenlikte maaş, ders ücreti gibi maddi menfaatlere değinmek istemiyorum. Zira akademisyenlik de, öğretmenlik gibi bir gönül, bir idealist insan işidir.
Buradaki temel problem şudur: Yayın yapmak bireysel bir kazanımdır. Ama iyi ders vermek, iyi öğrenci yetiştirmek kamusal bir sorumluluktur. Yani akademik kariyer bireyseldir, eğitim kalitesi toplumsal bir değerdir.
Türkiye’de yükseköğretim sisteminin geleceği, sadece uluslararası makale sayısına değil, aynı zamanda dersliklerdeki hayat kalitesine, öğrenci-akademisyen ilişkisinin samimiyetine ve bilgi paylaşımının niteliğine bağlıdır. Bilgiyi üretmek kadar, o bilgiyi insan yetiştirmek için kullanmak da akademisyenliğin gereğidir.
Son Söz: Türkiye’nin üniversiteleri yeni yayınlar mı, yoksa yeni insanlar mı üretecek? Geleceğimiz bu sorunun cevabında saklıdır. Ayrıca günümüzün en önemli teknolojisi olan Üretken Yapay Zekânın eğitim sistemimize entegrasyonu hususu çok önemli bir konudur. Bu konu ile ilgili daha önce Gazete Ankara’da yayınlanmış, "Türkiye Eğitim Sisteminde Yapay Zekâ Entegrasyonuna İlişkin Analitik ve Çözüm Odaklı Bir Bakış" başlıklı yazımıza aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz. Saygılarımla.
~o0o~
Nerede Bir Zulüm Varsa, Çatışma Varsa, Adaletsizlik Varsa Sona Erdirmek İçin Biz Oradayız. "Türkiye’nin Kalbi, Ankara’nın Sesi" olan Dijital Haber Portalı, https://www.gazeteankara.com.tr
YORUM YAP