YAZARLAR

17 Nisan 2025 Perşembe, 00:00

Kaderi Yanlış Anlamak: Modern Müslümanların En Büyük Zaaflarındandır

Değerli okuyucularımız, bu yazımızda ifade edeceklerim, hiçbir kişi, kaynak, kurum veya kuruluşu bağlamaz. Sadece kendi lisanı halimizce, dilimizin döndüğü kadar, biraz eleştirel, biraz da hüzünlü bir şekilde kader mevzunu anlatmaya çalışacağız. Ayrıca bu satırların sahibi özel olarak bir dini eğitim almamıştır (İlahiyat  Fakültesi v.b.) Bu gazete makalesini bu açıklamalar ve sınırlar içerisinde okuyup, değerlendirmenizi dilerim. İyi okumalar...

Kader, yüzyıllardır İslam inancının en çok konuşulan ve tartışılan kavramlarından biri olmuştur. Ne yazık ki bugün birçok Müslümanın kader anlayışı, Kur’an ve Peygamber Efendimizin (sav) öğrettiği kader anlayışından oldukça uzaklaşmıştır. Peki, gerçek kader inancı nedir? Ve günümüz Müslümanları kaderi neden yanlış anlıyor? Sorularının cevapları yazımızın ana konusu olacaktır.

Bugün İslam dünyasının büyük bir kısmı, kaderi yanlış anlamanın bedelini ağır ödüyor. Afrika’da yoksulluk kader, Ortadoğu’da savaş kader, Güney Asya’da cehalet kader, Anadolu’da işsizlik kader…

Bugün birçok Müslümanın kader anlayışı, “Ne yaparsam yapayım kaderim böyleymiş” düşüncesine dayanıyor. İşini kaybeden, sınavda başarısız olan, toplumda haksızlığa uğrayan ya da gelişmeyen Müslüman toplumlar, bunun sebebini hemen kadere bağlıyor. Bu anlayış, insanı doğru düşünmekten ve hayat mücadelesinden uzaklaştırıyor, tembelliğe itiyor ve sorumluluktan kaçışın bahanesine dönüşüyor. Oysa Kur’an ve hadislerdeki kader anlayışı, pasif bir bekleyiş değil; aktif bir yürüyüşün adıdır. Kur’an’ın kader anlayışı, hareketsizliği değil ataleti, teslimiyeti değil tedbiri öne çıkarıyor.

Bakın Kur’an ne diyor:

"İnsan için ancak çalıştığı vardır." (Necm, 39)

Peygamber Efendimiz (sav) bir hadisinde şöyle buyuruyor: "Önce deveni sağlam kazığa bağla, sonra Allah’a tevekkül et."

Bugünkü “Modern Müslümanlar” ise ne yapıyor? Deveyi bağlamıyor, sonra kaybolunca da "Kaderde varmış" diyor.

Oysa Kur’an çok açık:

"Bir millet kendini değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez." (Rad, 11)

Yani Allah; yerinde sayanı değil, yürüyeni, bekleyeni değil, arayanı, uyuyanı değil, çalışanı üstün kılıyor.

Ama biz ne yapıyoruz?

Kaderi; başarısızlığımızın, beceriksizliğimizin, hatta bazen zulmün arkasına perde yapıyoruz.

İslam’a göre kader: Allah’ın her şeyi bilmesi, her şeyin bir ölçü ve düzenle yaratılmış olmasıdır. Ancak bu, insanın seçme özgürlüğünü ve “cüz’i iradesini” kullanmasıyla ortaya çıkacak sorumluluğunu ortadan kaldırmıyor.

Yani insan, elinden geleni yapmakla yükümlüdür. Gayret göstermek, plan yapmak, çalışmak ve mücadele etmek Müslümanın kader anlayışının en önemli parçasıdır.

Buna Göre Doğru Kader Anlayışı Nasıl Olmalıdır?

  • Sorumluluk bilinci olmalı,
  • Çaba ve gayret ön planda olmalı,
  • Sonuç ne olursa olsun Allah’a teslimiyet olmalı,
  • Haksızlıklar ve yanlışlar kader bahanesiyle kabul edilmemeli.,
  • Kader, insanı tembelliğe değil, çalışma ve gelişmeye yönlendirmelidir.

Peki Bu Konuda Batı Toplumları Neden Farklı?

Almanya'da bir mühendis fabrikada gece gündüz çalışır ve "Kaderim böyleymiş" demez. Japonya'da bir işçi, hatasını kadere yüklemez. Güney Kore'de bir öğretmen öğrencisini "Senin kaderin bu" diye sınırlamaz. Oralarda kader, hayatın öznesi değil; bazen hayatın gayreti olur. Ama asla bahanesi değildir.

Batı’da Kader Nasıl Anlaşılıyor?

  • Alman: disiplin,
  • Japon: sabır,
  • Koreli: teknoloji,
  • İskandinav: adalet şeklinde anlıyor.

Biz ne yapıyoruz?

Kahvede oturup, "Kaderde ne varsa o olur" diyoruz. Sonra…

  • Batı üretiyor, biz üretmiyoruz, tüketiyoruz, tüketirken tükeniyoruz.
  • Batı yönetiyor, biz şikâyet ediyoruz.
  • Batı ilerliyor, biz yerinde sayıyor, gürültü yapıyoruz.

Çünkü bizim kader anlayışımızı; alınteri değil, tesadüfler belirliyor (hâlbuki tesadüf diye bir şey yoktur!)

Kader: Bahane Olunca Gerileriz, Bilinç Olunca Yükseliriz

Müslüman dünyası bugün kendi yazabileceği kader hikâyesini başkalarına bırakmış durumda. Çünkü defter kendi elinde ama yazan kalem başkasının elinde bulunuyor. Hâlbuki doğru kader anlayışı, insanı korkak yapmaz; cesur yapar. Bekleyen değil, arayan ve araştıran yapar. Teslim olan değil, direnen yapar.

Umut Var mı? Şüphesiz, Elbette Var!

Mesele kader değil, mesele kadere nasıl baktığımızdır; Çünkü Allah insanların kaderini,

  • İşi ehline vermek,
  • Bilgiye yatırım yapmak,
  • Adaleti ayakta tutmak,
  • Çalışanı desteklemek hususları üzerine yazmıştır.

Yani çözüm basit:

  • Çocuklarımıza "kaderine razı ol" demek yerine, kaderin seni çabana bağlı” demeliyiz.
  • Dinimizi pasif kalmak sanmaktan vazgeçmeliyiz,
  • Dua kadar, emek de gerektiğini öğretmeliyiz.

Kısacası kader: Hazıra konanın değil, hazırlananın hikâyesidir ve bizi çalışmayı teşvik eder. İşte bu yüzden: Kendine acıyan değil, kendini geliştiren toplumlar kazanır. Bekleyen değil, üreten insanlar geleceği yazar. Ve unutmayın! Allah, yerinde sayanı değil, yürüyeni sever. "Kaderinizi değiştirmek istiyorsanız, önce kendinizi değiştirin." Yoksa kader sizi değil, siz kaderi yanlış anlamaya devam edersiniz…

Sonuç ve Değerlendirme

Kader; insanın hayatını disipline eden ve ona yön veren ilahi bir sistemdir. Müslüman, “Ben elimden geleni yaptım, sonuç ne olursa olsun Allah’a teslimim” diyebildiği zaman gerçek kader inancına ulaşmış olur.

Unutulmamalı ki İslam’ın kader anlayışı; aklı kullanmayı, çalışmayı, mücadeleyi ve sorumluluk almayı emreden bir anlayıştır. Bahane değil, bilinç kaynağıdır.

Belki de en çok şunu hatırlayıp, içselleştirmeliyiz: Allah, gayret etmeyeni değil, çabalayanı üstün kılar. Ve gerçek kader, ancak gayretle gerçekleşir ve güzelleşir.

Kader, hazırda bekleyen bir son değil, çabayı bekleyen bir başlangıçtır.  İslam’da kader, sorumluluğu yok saymak değil, bilinci artırmaktır, diyerek mevzuyu burada kapatalım. Sürçülisan eylediysek affola…

  ~o0o~

Nerede Bir Zulüm Varsa, Çatışma Varsa, Adaletsizlik Varsa Sona Erdirmek İçin Biz Oradayız. Türkiye’nin Kalbi, Ankara’nın Sesi" olan Dijital Haber Portalı,  https://www.gazeteankara.com.tr

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)