2 Milyar Müslüman, 14 Milyon Yahudi: İsrail Neden Hâlâ Durdurulamıyor?
2025 itibarıyla dünya genelinde 2 milyarı aşan Müslüman nüfus, insanlığın yaklaşık dörtte birini oluşturuyor. Buna karşılık, Yahudi nüfusu 14 milyon bile değil. Üstelik bu nüfusun neredeyse yarısı İsrail'de yaşıyor. Sayısal olarak büyük bir uçurum söz konusu. Ancak ne var ki bu çarpıcı fark, Filistin’de yaşanan katliamı durdurmaya yetmiyor. Çünkü mesele sadece sayı değil; mesele irade, birlik, bilinç ve strateji meselesidir.
Filistinli çocukların, kadınların, yaşlıların bombalar altında hayatlarını kaybettiği bir dünyada, 2 milyarlık bir inanç topluluğu yalnızca seyirci konumunda kalıyorsa, bu durum artık bir istatistikten öte bir vicdan ve sorumluluk krizidir.
İslam dünyası, Gazze’deki trajedi karşısında parçalanmış, tepkisiz ve etkisiz bir tablo çizmektedir. Bazı liderler diplomatik cümlelerle yetinirken, bazıları ekonomik çıkarlar uğruna sessizliğe bürünmektedir. Çoğu Müslüman ülke sadece kınamakta, toplantılar düzenlemekte, dualar göndermektedir. Oysa dua, eylemsizlikle birleştiğinde anlamını yitirir. Peygamberimiz en zorlu anlarında bile sadece dua etmekle kalmamış, tedbirini almış, hazırlığını yapmış, muharebe sahasına inmiştir. Bugünün Müslüman dünyasında ise ne birlik var, ne sahici bir strateji, ne de ciddi bir mücadele iradesi.
Türkiye, özellikle Gazze başta olmak üzere Filistin’de yaşanan zulme karşı sesini en gür çıkaran ülkelerin başında gelmektedir. Uluslararası platformlarda dile getirilen haklı tepkiler, Türkiye’yi İslam dünyasında vicdanın sesi hâline getirmiştir. Ancak bu haklı duruş zaman zaman ekonomik, diplomatik ve politik dengelerin gölgesinde sınırlı kalmakta; içeride ise yalnız kalmaktadır.
Filistin’de çocuklar bombalarla paramparça olurken, Türkiye’de ana muhalefet partileri ve birçok siyasi aktör sessiz kalmayı tercih etmekte, kınama cümleleriyle yetinmektedir. Oysa bu mesele ne bir iç siyaset meselesidir ne de tarafsız kalınabilecek bir olaydır. Bu bir insanlık sınavıdır. Sessizlik burada tarafsızlık değil, vicdani bir ihmaldir.
Unutulmamalıdır! İsrail, nüfusça küçük ancak planlama, strateji ve örgütlenme açısından güçlü bir devlettir. Yüksek teknoloji, güçlü istihbarat, etkili medya araçları ve ABD ve Batılı ülkelerle kurduğu sağlam ittifaklar sayesinde dünya kamuoyunda yönlendirici bir güç hâline gelmiştir. Bu gücün kaynağı sayı değil; sistem, strateji ve sürekliliktir.
Müslüman ülkeler ise ortak bir vizyon oluşturamamakta, birbirine güvenememekte ve çoğu zaman birbirini sabote etmektedir. 2 milyarlık bir kitle, bu dağınık ve iradesiz yapı nedeniyle etkisiz kalmaktadır.
Türkiye'nin yalnız bırakılması, uzun vadede İslam dünyası için bir kırılma noktası olabilir. Çünkü bu artık sadece Filistin davası değil, İslam dünyasının vicdan, strateji ve birlik testidir. Bugün sadece kınamak yetmez. Üzülmek yetmez. Dua etmek yetmez. Birlik kurmak, ortak söylem geliştirmek, somut adımlar atmak gerekir. Medya stratejilerinden ekonomik boykota, hukuk mücadelelerinden sivil diplomasiye kadar çok yönlü bir mücadele zemini oluşturulmalıdır.
Ve unutulmamalıdır ki: Sessizlik bir tercihtir ama aynı zamanda bir suç ortaklığıdır! Türkiye’de muhalefet, iç siyasette gösterdiği refleksin onda birini dahi bu insanlık dramı karşısında göstermemektedir. Oysa Filistin’de ölen bir çocuk herhangi bir politik görüşe değil, doğrudan insanlığın kalbine dokunur. Bu sessizlik, tarihin kayıtlarında vicdan yoksunluğu olarak yerini alacaktır.
Bugün hâlâ İsrail durdurulamıyorsa, mesele Müslümanların sayısında değil; samimiyetinde, bilincinde ve sorumluluk alma becerisindedir. Şimdi sorulması gereken asıl soru şudur: Müslümanlar bu çağda sadece dua eden mi olacak, yoksa tarih yazan bir iradenin taşıyıcısı mı?
Zulüm bu kadar organizeyken, adaletin bu kadar dağınık olması kabul edilemez. Çünkü sessizlik, zalimi susturmaz; yalnızca mazlumun sesini kısar.
Sonuç: Vicdanı Uyandırmak İçin Aklı Uyandırmak Gerekir
İsrail’i durdurmanın yolu, silahla değil; akılla, birlikle ve yüksek ahlâkla mümkündür. Dua, ancak bilimsel yaklaşım, stratejik planlama ve sahici eylemle birleştiğinde anlam kazanır. Türkiye elinden geleni yapmaktadır, ancak bu yalnızlık sürdükçe sonuç almak zordur. Müslüman ülkeler, kendi iç kavgalarını geride bırakmadan, ortak bir irade geliştirmeden bu tablo değişmeyecektir.
Artık kınamak yetmiyor. Kaynak ayırmadan, plan yapmadan, uzun vadeli hedefler belirlemeden hiçbir dua tam olarak hedefine ulaşamaz. 2 milyarlık bir ümmetin yeniden “ümmet” olabilmesi, iç barışla başlayacak, ortak vizyonla gelişecek, kararlı eylemlerle vücut bulacaktır. O zaman yalnız İsrail değil; tüm zalimler durmak zorunda kalacaktır.
Saygılarımla
Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı
www.gazeteankara.com.tr
“Türkiye’nin kalbi Ankara’nın sesi”
YORUM YAP