Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Açılışının 105. Yıldönümü Anısına Parlamento Tarihimize Bakış
Büyük Millet Meclisi Türk Milleti’nin asırlar süren taharriyâtının hulâsası ve onun bizzat kendisini idare etmek şuurunun canlı timsalidir…
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1 Kasım 1927, TBMM Üçüncü Dönem Birinci Yasama Yılı Açış konuşması
Osmanlı Devleti’nin 3 Kasım 1839’da Tanzimat Fermanı’nı Gülhane Parkı’nda ilan etmesinden 38 yıl sonra 19 Mart 1877’de Dolmabahçe Sarayı’nın Muayede (Bayramlaşma) Salonu’nda Mebusan Meclisi’nin Açılışı gerçekleşmiştir. Bu Meclis’in 93 Harbi olarak bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi sırasında savaş ilanına karar verememesi ve bu durumda fesh edilmesinden sonra 1908 yılında ikinci defa olarak Meclis-i Mebusan açılmıştır. 1908’den 1920’nin 16 Mart’ına kadar Mebusan Meclisi çalışmıştır. 28 Ocak 1920’de aldığı Misak-ı Milli kararı ile Milli Mücadele’nin hedeflerini milletin meclisi olma yönündeki kararı ile perçinlemiş ancak bu milli karar işgalci İtilaf güçlerini rahatsız etmiş ve İstanbul’un işgali ve Mebusan Meclisi’nin basılarak mebusların tutuklanması ve meclisin işgali ve kapanması sonucunu getirmiştir.
Türkiye’nin Parlamento tarihinde Meclisli sisteme geçiş aşamaları ile ilgili olarak Tanzimat’tan sonra oluşan meclisli kurumlara ve heyetlere baktığımızda;
1-Meşveret Meclisi
2- Meclis-i Has
3- Dar-ı Şûra-yı Askerî
4- Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye
- Şûra-yı Devlet
- Divan-ı Ahkâm-ı Adliye
5-Meclis-i Âlî-i Tanzimat
6- Meclis-i Âlî-i Umumi kurumları dikkati çekmektedir.
Geleneksel olarak gelen Türk Devlet teşkilatının Türkistan’daki yapısında Kurul/Kengeş/Keneş/Toy üst düzey devlet ricali ve beylerin katıldığı bir yönetim erki idi. Karahanlılar Devleti, Gazneliler Devleti ve Büyük Selçuklu Devleti çağlarında bu kurullar devam etti beraberinde “Divan” adını aldı. Osmanlı’da da Divan-ı Hümayun başta olmak üzere bütün meclisli yapılar “divan” ünvanı ile isimlendirilmekteydi. Sultan II. Mahmut’tan itibaren “Divan” sözcüğü yerine “Daire”, “Meclis”, “Hey’et” ve “Şûrâ” kavramları gelmeye başlamış ve sonunda günümüzdeki Meclis, Kurul ve Heyet kavramları şeklinde tanımlanan kurumsal devlet yapıları köklü bir mazinin temsilcileri olarak gelmişlerdir.
Burada kısaca Mebusan Meclisi’nin yapısı ile de ilgili bilgi vermek gerekirse, bu meclis yapısı Heyet-i A’yân (Meclis-i A’yan) ve Meclis-i Mebusan (Heyet-i Mebusan) adı verilen ikili (çift) meclis şeklinde idi. 1914 yılına kadar yapılan bütün değişikliklere bakıldığında Meclis-i Mebusan’ın yetkileri ve çalışmaları bakımından hala tam bir millet egemenliği (millî egemenlik) kurumu haline gelemediği meydana gelen siyasi ve sosyal gelişmelerle birlikte açıklıkla görülmüştür. Meclis-i A’yan ve Meclis-i Mebusan üyeleri Kanun-ı Esasi’ye değil Padişah’a bağlılık yemini ederek görevlerine başlarlardı. Örnek bir yemin metni kısmı şöyledir: Meclis-i Ayan ve Meclis-i Mebusan üyeleri, “Zât-ı Hazret-i Padişahîye ve vatanıma sadakat ve Kanun-i Esasi ahkâmına ve uhdeme tevdi olunan vazifeye riâyetle hilafından mücanebet eyliyeceğime kasem ederim” diyerek yemin etmişlerdir. Yeminler Sadrazam’ın huzurunda ve O’nun olmadığı yerde meclis başkanının huzurunda okunurdu.
Kanun-i Esasi’nin 45’inci Maddesi’nde Padişah’ın Meclis’in açılış merasimlerine katılması hususu kural olarak konulmuştu. Şöyle ki;
Meclis-i Umumi'nin (Parlamentonun) Yevm-i Küşadında zat-ı hazret-i padişahî veyahut taraflarından bi’l-vekile Sadrazam hazır olduğu ve vükela-yı devletle iki heyetin aza-yı mevcudiyesi birlikte bulundukları halde resm-i küşad icra olunup sene-i cariye zarfında Devlet’in ahval-i dahiliye ve münasebat-ı hariciyesine ve sene-i âtiyede ittihazına lüzum görülecek tedabir ve teşebbüsata dair bir nutku hümayunun….» şeklinde ifade edilmektedir.
Bu Çerçevede 1877, 1878 ve 1908 yılı Meclislerinin Açılışında Sultan II. Abdülhamit Han, 1909’da Sultan V. Mehmet Reşat, 1918’de de VI. Mehmet Vahdettin açılış nutuklarında bulunmuşlardır. Mebusların mutlak ve nisbî dokunulmazlıkları tam güvence altında değildi. Meclis-i Mebusan üyeleri hükümeti denetleme ve düşürme gibi siyasi sorumluluk mekanizmasını kullanıp yönlendirme yetkilerinden mahrumdu. Yasama ve yürütme gücü gerçekçi bir biçimde birbirinden ayrılmış ve sınırları tanımlanmıştır. Padişah’ın azalan yetkileri doğrudan milletin temsilcileri olan mebuslara değil belli siyasi teşekkül ve partilerin iradesine geçmiş, bu da parlamenter sistemin bütün olarak uygulanmasını ve Milletin özünün hükümete yansımasını engellemiştir.
Tanzimat’la başlayan siyasi ve hukuki müesseselerdeki ikilik TBMM’nin açılmasından sonra kalkmış ve mutlakıyet idaresine ait kurumlar terk edilmiştir. Meclis Hükümeti yasama ve yürütme kuvvetlerinin halk tarafından seçilen ve halkın doğrudan doğruya temsilcisi sayılan Millet Meclisi’nde toplanmış olmasını, yürütme görevini yerine getiren kurumların bu meclisin iradesine ve emrine tabi olmasını öngören hükümettir.
MECLİS HÜKÜMETİ sisteminin temelinde Milli İrade ve Hâkimiyet’in bölünmezliği prensibi yer alır. 1921 Anayasası(Teşkilat-ı Esasiye) tam anlamıyla Milli Mücadele’nin tam istiklali elde etme ve kurtuluş anlayışını temsil ve özetler. Bu anlamda 1921 Anayasası’nın birinci maddesinde «Hâkimiyet bila kayd ü şart Milletindir» ifadesi yer almaktadır.
23 Nisan 1920 Milli Mücadele’nin karargâhının kurulduğu yer olmakla birlikte Meclis-i Mebusan üyelerinin de görev aldığı bir meclistir. Bu anlamda 92 mebus Meclis-i Mebusan’dan doğrudan gelmiştir.
Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın 21 Haziran 1919 tarihli Amasya Tamimi’nde ifade ettiği «Milletin istiklalini yine Millet’in azim ve kararı kurtaracaktır» ifadesi milli iradenin milli mücadele ile özdeşliğini göstermektedir.
Milli Hâkimiyet(Ulusal Egemenlik) ilkesi 1921 ve 1924 Anayasalarında açıkça yer almıştır. 1924 Anayasası’nda «Türkiye Büyük Millet Meclisi Millet’in yegâne ve hakiki temsilcisi olup, millet namına hakk-ı hâkimiyeti isti’mal eder.» ifadesi TBMM’nin önemini ortaya koymaktadır.
Bu yazımızda herkese okumasını önereceğim bir konuşta(nutuk) metnini de eklemek istiyorum. Bu metin 24 Nisan 1920 tarihli Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün TBMM’nin açılış nutkunun başında ifade ettiği Milli Mücadele davasını anlatan kısmıdır.
“Gazi Mustafa Kemal Paşa 24 Nisan 1920 tarihli TBMM açış nutku”
“Sayın milletvekilleri!
Bugün içinde bulunduğumuz durumu büyük Meclisinizin huzurunda tam olarak ortaya koyabilmek için bazı açıklamalarda bulunmak istiyorum. Arz edeceğim konular birkaç bölüme ayrılabilir:
Birinci bölüm, Ateşkes’ten Erzurum Kongresi’ne kadar geçen süre içindeki durumla ilgilidir.
İkinci bölüm, Erzurum Kongresi’nden 16 Mart tarihinde İstanbul'un düşmanlar tarafından işgal edildiği güne kadar olan süreyi içine almaktadır.
Üçüncü bölüm, ise 16 Mart’tan şu dakikaya kadar olan durumla ilgili olacaktır.
Açıklamalarım birtakım belgelere dayanacaktır. İzninizle o belgeleri gerektikçe burada okuyacağım. Yalnız birinci dönem ile ilgili açıklamalarım belki biraz şahsi olacaktır. İçinde bulunduğumuz durumu bütünüyle aydınlatabilmek için o dönemden söz etmeyi gerekli buluyorum.
Yüce makamlarınızca da bilindiği gibi, Ahmet İzzet Paşa Hükûmeti, millî temele dayanan adil bir barışı sağlayabilmek umudu ile ateşkes istedi. Bağımsızlığı uğrunda dürüst ve cesur bir biçimde savaşan ulusumuz, 30 Ekim 1918 tarihinde imza edilen ateşkes antlaşması ile silahını elinden bıraktı….”
Şunu unutmayalım ve bilelim ve daima hatırlayalım ki 23 Nisan 1920 işgalci güçlerin heveslerinin kırıldığı istiklal yolunun açıldığı bir gündür. Fevkalade şartlarda kurulan Kurucu Meclis’in kahraman simalarını, kahraman ecdadımızı şehit ve gazilerimizi bir kere daha rahmet, minnet ve vefa hisleriyle anıyor, ruhları şad olsun, diyorum. İşte bu şartlar altında “Ya İstiklal Ya Ölüm” parolası ile kurulan ve bugün açılışının 105’inci yıldönümünü andığımız Büyük Millet Meclisi karargâhı 1921’de “Türkiye” ismini de alarak “Türkiye Büyük Millet Meclisi” oldu. Yeni devletin “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” adını alması böylece milletin temsilcilerinin Meclisli Parlamenter Sistem döneminde oy birliği ile aldığı ve Millet’in iradesinin kalben, hissen, fiilen ve hukuken tezahürü neticesinde ilan edilen bir karar olmuştur.
“Sağolsun Milletimiz, Varolsun Devletimiz.”
Prof. Dr. Güray KIRPIK
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
YORUM YAP