YAZARLAR

24 Temmuz 2025 Perşembe, 08:00

Tevazu, Bilgelik ve Emek: Tarihe Gönül Veren Bir Bilge Prof. Dr. Refik Turan

Bazı insanlar vardır, onları ilk gördüğünüzde değil; bir cümlesine tanık olduğunuzda tanırsınız. Sesi ve sözleri, bir fikirden önce bir hissi taşır. Kelimeleri, sadece bilgi vermek için değil, kalplere dokunmak için de dökülür. İşte Prof. Dr. Refik Turan'da o nadide insanlardan biridir. O'nun adı bir akademisyenin ötesinde, bir zarafetin, bir gönül ehlinin ve zamanla kurulan derin bir dostluğun adıdır.

Bir ders salonuna girdiğinizde, öğrencilerin bakışlarıyla kurulmuş sessizlikten anlarsınız onun varlığını. Çünkü O, sadece konuşan değil, dinleyen ve dinleten bir yürektir. Bilgiyi yük gibi değil, bir armağan gibi sunar. Anlatırken sesi, Türk tarihinin derin kuyularından çekilen su gibi akar; berrak, serinletici ve düşündürücüdür. Her cümlesi, bir milletin aklıyla kalbinin buluştuğu noktada yankı bulur.

Refik Hoca’
nın hayatı, gül kokulu Isparta’nın Keçiborlu ilçesine bağlı, tarihi ve kültürel zenginliğiyle öne çıkan Aydoğmuş köyünde başlar. Ramazan ayının müjdecisi hilalin ilk görüldüğü yer olarak bilinen bu köy, sessizliği ve geleneksel yapısıyla dikkat çeker. Köyün adı, hem ayın ilk kez buradan doğduğu rivayetiyle hem de eski Türk beylerinden birine ait olabileceği düşüncesiyle anlam kazanır. Osmanlı tahrir defterlerinde Saraycık veya Aydoğmuş adıyla yer alan bu yerleşim yeri, 600 yılı aşkın tarihiyle köklü bir geçmişe sahiptir. Türk-İslam kültürünün hâkim olduğu köyde, dini bayramlar ve Kur’an hatimleri gibi geleneksel uygulamalar nesiller boyunca yaşatılmış, bu kültürel miras Refik Hoca’nın ilim ve irfan yolculuğuna da yön vermiştir.

Ancak bu yolculuk yalnızca coğrafî bir geçiş değildir; aynı zamanda bir hâl, bir anlam ve bir hikmet seferidir. Refik Hoca, adım attığı her mekânı bir ilim ocağına dönüştüren; konuştuğu her insanı fikirle, hikmetle mayalayan; temas ettiği her düşünceyi zaman içinde kalıcı kılmayı başaran nadide bir şahsiyettir.

O, bilgiyi sadece aktaran değil, onu yaşayan ve yaşatandır. Mekânların ötesinde, anlamlara yolculuk eden bir aklın ve gönlün temsilcisidir

Gazi Üniversitesi onun için bir görev yeri değil; bir mana âlemi, değerler mahfiliydi. Orada geçen her an, ilmin sessizce yol aldığı anlardı.

Onu tanıyan herkes bilir: Prof. Dr. Refik Turan’ın bakışı, sadece geçmişe çevrilmiş bir akademik merakın değil, geleceğe uzanan bir sorumluluğun bakışıdır. “Tarih anlatmak” onun için yalnızca olayları sıralamak değil, bir milletin ruh köklerini aramaktır. Her satırı, geçmişin aynasında bugünü görmeye çalışan bir bilinç inşasıdır.

Bir tarihçi düşünün ki; Selçuklu’nun vezirlik sistemine dair bir çalışmasında yalnızca yapısal analizler sunmakla kalmaz, bir medeniyetin karar alma biçimlerini, adalet algısını ve yönetişim anlayışını satır aralarına gizler. İşte Prof. Dr. Refik Turan’ın kalemi böyledir; açıkta bilgi, derinde hikmet vardır. Bir yandan belgelere dayanır, öte yandan gönüllere yaslanır.

Onun öğrencileri için tarih, bir sınav konusu değil; bir aidiyet meselesidir. Çünkü Refik Hoca, bilgiyi aktaran değil, bilgiyi damarlarında hisseden ve hissettiren bir rehberdir. Ders anlatırken saatler değil, duygu yüklü anlamlar geçer. Kimileri onun anlattıklarını “not” alır; kimileri ise kabul edilesi “dua” gibi belleğine işler. Bu fark, bir hoca ile bir mürşit arasındaki fark gibidir.

Akademik kariyerinin yanı sıra, Türk Tarih Kurumu’ndaki başkanlık görevi de onun taşıdığı ağırlığın, sahip olduğu duruşun bir başka tezahürü olmuştur. Orada sergilediği yöneticilik, ilmî vakar ile millî sorumluluk arasında kurulmuş zarif bir dengedir. O kurumda yalnızca projeler değil, değerler konuştu. Her sözüyle ilmî ciddiyet, her duruşuyla millî vakar taşıdı.

Refik Hoca için tarih sadece geçmişe ait bir zaman değil, bugünün aynası ve yarının yol haritasıdır. O, maziyi anlatırken aslında istikameti gösterir. Kudüs, Ayasofya, Çanakkale, Lozan... Hepsi onun kaleminde yalnızca tarihî mekânlar ya da olaylar değil; milletin vicdanında yer eden kutsal simgelerdir. Çünkü onun tarihi, sadece olaylar kronolojisi değil; milletin hafızasında atan bir kalp gibidir.

Ve bugün, hocamız farklı bir eşiğin kenarındadır. Kimilerinin “emeklilik” dediği bu durak, onun için sadece bir kapanış değil, belki de yeni bir başlangıcın eşiğidir. Zira bazı insanlar, resmî görevlerinden çekilince değil; sustuklarında daha derin konuşurlar. O da şimdi belki daha çok yazacak, daha içli anlatacak, daha az kelimeyle daha çok hissedecek, hissettirecektir.

Bugün O'nun adını anarken, sadece bir akademisyeni değil; bir irfan çınarını, bir gönül adamını ve bir millet hafızasını selamlıyoruz. O'nun izini süren öğrenciler, kürsülerden kürsülere onun hikmetini taşıyorlar. Yazdığı her satır, ilimle mayalanmış bir medeniyet tasavvurunun izlerini taşıyor.


Ve biz gönülden biliyoruz ki:
O hâlâ bizimle.

Sözlerinde tarih, suskunluğunda mana, bakışlarında bir millete duyulan derin sevda vardır.

İyi ki varsınız Refik Hocam.

Sizinle sadece bir tarihi değil, kendimizi de yeniden tanıdık.
Kaleminizin izinde yürümek, bıraktığınız ayak izlerinizi takip etmek; yalnızca öğrenmek değil; şükretmek demektir.
Allah ömrünüze hikmet, kelamınıza bereket, gönlünüze daim huzur versin.
Çünkü biz eminiz:

Tarih, sizinle yalnızca anlatılmıyor…
Tarih, sizinle yeniden anlam buluyor.

 Saygı ve minnetle…

Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)