Türkiye suyu yasayla korumaya hazırlanıyor: 2026 hedefli Su Kanunu neyi değiştirecek?
İklim kriziyle birlikte su kaynakları üzerindeki baskının hızla arttığı bir dönemde, Türkiye’nin uzun süredir gündeminde olan Su Kanunu, ilk kez net bir takvimle telaffuz edildi. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın 2026 yılına işaret eden açıklaması, yalnızca teknik bir mevzuat düzenlemesi değil; su yönetiminde paradigma değişimi anlamına geliyor.
Ulusal Su Kurulu’nun beşinci toplantısında yapılan değerlendirmeler, Türkiye’nin artık suyu yalnızca bir doğal kaynak değil, stratejik bir güvenlik meselesi olarak ele aldığını ortaya koyuyor.
Neden şimdi? Su yönetiminde kritik eşik
Türkiye, coğrafi konumu gereği iklim değişikliğinden en fazla etkilenen Akdeniz havzasında yer alıyor. Son yıllarda artan sıcaklıklar, düzensiz yağış rejimi ve uzun süreli kuraklıklar; mevcut su yönetim yapısının sınırlarına dayandığını gösteriyor.
Bakanlık verilerine göre:
-
2024 yılı, son 54 yılın en sıcak yılı olarak kayıtlara geçti
-
2025 Temmuz ayı, son 25 yılın en sıcak temmuz ayı oldu
-
Eğirdir Gölü’nde buharlaşmaya bağlı su kaybı %79
-
Burdur Gölü’nde buharlaşma kaybı %78
Bu rakamlar, su krizinin artık öngörü değil, yaşanan bir gerçeklik olduğunu gösteriyor.
Ulusal Su Kurulu ne yapıyor, neden önemli?
Ulusal Su Kurulu, suyun temas ettiği tüm sektörleri aynı masa etrafında toplayan üst düzey bir koordinasyon yapısı olarak çalışıyor. Son iki yılda yapılan dört toplantıda 35 karar alındı; bunların 16’sı tamamlandı, 19’u ise uygulama aşamasında.
Bu yapı, klasik “kriz sonrası müdahale” anlayışından farklı olarak, risk yönetimini esas alan bilimsel bir model kurmayı hedefliyor.
Su Politikaları Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Aksoy’a göre:
“Kurulun en kritik işlevi, suyu tarım–şehir–sanayi arasında parça parça değil, bütüncül biçimde ele almasıdır. Su Kanunu bu yapıya hukuki zemin kazandıracak.”
Su Kanunu neyi değiştirecek?
Henüz taslak aşamasında olan Su Kanunu’nun temel hedefleri arasında şunlar öne çıkıyor:
-
Su kaynaklarının mülkiyet, kullanım ve korunmasına ilişkin net hukuki çerçeve
-
Tarımsal sulamada verimlilik ve modern yöntemlerin yaygınlaştırılması
-
İçme ve kullanma suyu güvenliğinin uzun vadeli planlanması
-
Kurumlar arası yetki karmaşasının giderilmesi
-
İklim değişikliğine uyumlu ulusal su politikası oluşturulması
Bu yönüyle Su Kanunu, yalnızca çevre mevzuatı değil; tarım, şehircilik, sanayi ve enerji politikalarını da doğrudan etkileyecek bir üst düzenleme olacak.
Göller alarm veriyor: sembolik değil, sistemik bir sorun
Eğirdir ve Burdur gibi göllerde yaşanan su kaybı, iklim değişikliğinin en görünür sonuçlarından biri olarak öne çıkıyor. Uzmanlara göre bu tablo yalnızca buharlaşmayla açıklanamaz; aşırı su çekimi, yanlış tarımsal sulama ve havza bazlı planlama eksikliği de süreci hızlandırıyor.
Bu nedenle Bakanlık tarafından her göl için ayrı eylem planları hazırlanıyor. Ancak uzmanlar, bu planların kalıcı etki yaratabilmesi için yasal bağlayıcılığa ihtiyaç duyduğunu vurguluyor.
Toplumsal etki: Su artık çevre başlığı değil
Su yönetimi, artık yalnızca çevrecilerin ya da teknik bürokrasinin konusu olmaktan çıktı. Kuraklık;
-
Gıda fiyatlarını
-
Tarımsal üretimi
-
Kırsal göçü
-
Şehirlerin yaşam maliyetini
doğrudan etkiliyor. Bu nedenle Su Kanunu, gündelik hayatı belirleyen bir ekonomik ve sosyal düzenleme niteliği taşıyor.
Bu ne anlama geliyor?
Bu gelişmeler bize şunu söylüyor:
-
Türkiye, suyu stratejik ulusal kaynak olarak yeniden tanımlıyor
-
Su Kanunu, parçalı yapıyı tek çatı altında toplayacak bir çerçeve sunacak
-
İklim krizi, artık geleceğin değil bugünün sorunu olarak kabul ediliyor
-
Yasa, hayata geçerse tarımdan şehir planlamasına kadar geniş bir alanı dönüştürecek
Kısacası: 2026 hedefli Su Kanunu, su kıtlığına karşı geç kalınmış ama kritik bir eşik anlamına geliyor.
Kaynak: İHA
Haber Editörü: Hasan Mutlu
E-posta: bilgi@gazeteankara.com.tr
WhatsApp Haber Hattı: +90 531 512 62 32




YORUM YAP