ANKARA | Gazete Ankara DHP – Bilim ve Teknoloji Haberleri Servisi- Orta Doğu'da sadece diplomatik tansiyon değil, artık doğrudan silahlı müdahaleler ve altyapı savaşları yaşanıyor. İsrail’in İran’ın nükleer ve füze üslerine gerçekleştirdiği hava saldırıları, İran’ın Tel Aviv’e yönelik drone ve füze misillemeleriyle karşılık buldu. ABD ise bu çatışmalı sürece yalnızca diplomatik değil, fiili askeri unsurlarla da dahil olarak bölgeye donanma gücü ve radar kapasitesi yerleştirdi. Avrupa Konseyi ülkeleri, enerji ve iletişim altyapılarına yönelik olası saldırılar için yüksek alarm durumu ilan etti.

Bu gelişmelerin göbeğinde, dünya yeni bir güvenlik denklemine sürükleniyor: Enerji altyapılarını korumak, artık askeri savunma kadar hayati. İşte Türkiye tam da bu çerçevede, yalnızca elektrik üretmekle kalmıyor; aynı zamanda jeopolitik caydırıcılığını ve siber güvenliğini nükleer altyapı üzerinden yeniden şekillendiriyor.

Yeni Dönemin Gerçeği: “Siber Güvenliksiz Enerji, Ulusal Risk Demektir”
Millî İstihbarat Akademisi tarafından yayımlanan “Siber Güvenlik Perspektifinden Türkiye’nin Nükleer Enerji Stratejisi” başlıklı analiz raporuna göre, Türkiye yalnızca enerji üreten bir ülke değil; aynı zamanda bölgesel enerji güvenliğinde stratejik merkez olma yolunda ilerliyor. Akkuyu NGS başta olmak üzere tüm nükleer tesislerde çok katmanlı dijital güvenlik sistemleri devreye alındı. Türkiye, USOM (Ulusal Siber Olaylara Müdahale Merkezi) aracılığıyla nükleer altyapısını anlık tehdit tespiti ve müdahale mekanizmalarıyla koruyor.

Stuxnet’ten Kudankulam’a: “Tehdit Gerçek, Hazırlık Hayati”
Raporda örnek gösterilen Stuxnet virüsüyle İran’ın Natanz tesisine yapılan saldırı, 2019’da Hindistan’daki Kudankulam Nükleer Santrali’ne yönelik dijital sızma girişimi, enerji altyapılarının yalnızca fiziki değil, dijital anlamda da savaş alanı olduğunu kanıtladı. Türkiye bu tehdidi ciddiye alarak, nükleer tesislerinin Enstrümantasyon ve Kontrol (E&K) sistemlerini siber saldırılara dayanıklı hale getirdi.

Jeopolitik Güç, Ekonomik Kalkan
Akkuyu NGS'nin devreye alınmasıyla, Türkiye yılda yaklaşık 35 milyon ton karbon salımını önlemeyi ve elektrik ihtiyacının %10’unu yerli nükleer kapasiteyle karşılamayı hedefliyor. Ancak raporun vurguladığı asıl unsur, nükleer yatırımların jeopolitik ağırlık üretmesi. Türkiye, Doğu Akdeniz’den Karadeniz’e, Hazar havzasından Balkanlar’a kadar uzanan stratejik bölgelerde enerji diplomasisini pekiştiriyor.

Barışçıl Güç, Teknolojik Caydırıcılık
Türkiye’nin nükleer enerjiye yaklaşımı, NPT (Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması) ve UAEA (Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı) normlarına sıkı sıkıya bağlı. Rapor, Türkiye’nin nükleer enerjiyi bir silah değil; ekonomik büyüme, bilimsel gelişim ve bölgesel istikrarın teminatı olarak konumlandırdığını açıkça ortaya koyuyor.

Toplumsal Kabul, Şeffaf Yönetim
Türkiye, Çernobil ve Fukuşima sonrası oluşan küresel kamu endişelerini aşmak için kapsamlı iletişim stratejileri yürütüyor. UAEA denetimli protokoller, atık yönetimi sistemleri ve şeffaf raporlama süreçleri, halkın nükleer enerjiye yönelik algısını güvene dönüştürüyor.

SONUÇ: Türkiye'nin Enerji Stratejisi, Dijital Çağın Savunmasıdır
21. Yüzyılda enerji sadece üretim değil, dijital güvenlik, askeri denge ve diplomatik caydırıcılığın kesişim noktasıdır. Türkiye, nükleer enerji projeleriyle yalnızca elektrik üretmiyor; geleceğin enerji güvenliğini bugünden kuruyor. Akkuyu, yalnızca bir santral değil; Türkiye’nin küresel vizyonunun dijital ve stratejik kalesidir.

Millî İstihbarat Akademisi'nin tam raporuna ulaşmak için: Siber Güvenlik Perspektifinden Türkiye’nin Nükleer Enerji Stratejisi – (Eserin tüm telif hakları MİA'ya aittir. Yayın tarihi: Şubat 2025 – Erişim: Haziran 2025)

Haber Editörü: Dr. Oğuz Poyrazoğlu – Kurucu, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü

bilgi@gazeteankara.com.tr

WhatsApp Haber Hattı: +90 531 512 62 32
www.gazeteankara.com.tr

“Türkiye’nin Kalbi Ankara’nın Sesi”