HABERLER

14 Nisan 2025 03:40 | Son Güncelleme: 19 Nisan 2025 10:24

Proje Okulları: Geleceğe Yatırım mı, Liyakate Darbe mi?

Millî Eğitim Bakanlığı'nın stratejik kurumları olarak kurduğu proje okulları, Türkiye'nin en başarılı öğrencilerini barındırıyor. Ancak bu okullarda görev yapan öğretmen ve yöneticilerin nasıl seçildiği büyük bir tartışmanın odağında. Eğitim kamuoyu, bu sistemi “liyakat erozyonunun kurumsallaştığı bir model” olarak değerlendiriyor.

Ankara – Gazete Ankara Özel Haber | Eğitim Servisi

Türkiye’de özellikle 2014 yılından bu yana “eğitimde kalite çıtasını yükseltme” amacıyla hayata geçirilen proje okulları hem eğitim politikasının hem de bürokratik atamaların en sıcak gündem başlıklarından biri olmayı sürdürüyor.

Özellikle LGS puanlarıyla en üst dilimden öğrenci kabul eden bu okullar, akademik performanslarıyla dikkat çekse de öğretmen ve yönetici görevlendirme süreçlerindeki belirsizlik nedeniyle tartışmaların odağına yerleşmiş durumda.

Proje Okulları Ne Zaman, Hangi Amaçla Kuruldu?

Millî Eğitim Bakanlığı tarafından “eğitimde stratejik üs” olarak tanımlanan proje okulları; fen liseleri, köklü Anadolu liseleri ve bazı teknik meslek liseleri başta olmak üzere belirli okulların yeniden yapılandırılmasıyla oluşturuldu.

Hedef; bilim, sanat, teknoloji ve liderlik alanlarında yetenekli öğrencilerin Türkiye'nin kalkınma sürecine entegre edilmesiydi. Ancak zamanla uygulamaya dair çarpıcı eleştiriler kamuoyunun gündeminden düşmedi.

Zeki Öğrenciler Var, Peki Ya Onları Eğitenler?

Proje okulları, Liselere Geçiş Sistemi (LGS) kapsamında merkezi sınavla öğrenci alıyor. Bu okullara giren öğrenciler genellikle Türkiye’nin ilk %1’lik diliminde yer alıyor.

Ancak bu kadar yüksek potansiyele sahip öğrencilerin eğitilmesi gereken kurumlarda, öğretmen atamaları neye göre yapılıyor?

Eğitimci ve sendikacı Ahmet Kandemir’in sosyal medya paylaşımında ifade ettiği gibi:

“Proje okulları bal gibi projedir ama asıl proje, zeki çocuklara hükmetmektir… Bu okullar kimsenin babasının çiftliği değildir ama biri çıkmış çiftliğine çevirmiştir.”

Sistemin Açmazı: Liyakat Yerine Keyfi Atamalar

2016/9487 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca, proje okullarına öğretmen ve yönetici atamaları mülakat yapılmadan, doğrudan Bakanlık onayıyla gerçekleştirilebiliyor.
Bu durum, öğretmen atamalarında şu sorunları doğuruyor:

  • Hizmet puanı ve kıdemin dikkate alınmaması
  • Aynı ilde daha deneyimli öğretmenler varken dışardan atama yapılması
  • Atamalarda siyasi ve sendikal referans iddialarının artması
  • Öğrenci başarısına uygun eğitmen eşleşmesinin sağlanamaması

Sonuç: Eğitimde motivasyon kaybı, kurum içi huzursuzluk ve pedagojik istikrarsızlık.

200’den Fazla Proje Okulu Var, Ama Standart Yok

Bugün ülke genelinde 200’ü aşkın proje okulu faaliyet göstermekte. Ancak bu okulların pek çoğunda atama süreçleri kamuoyuna açık değil. Eğitim sendikaları, akademisyenler ve veli dernekleri; proje okulları sisteminin şeffaflıktan uzak, keyfi bir yapıya dönüştüğünü belirtiyor.

Milli Güvenlik Açısından Stratejik Risk mi?

Bazı uzmanlar bu durumu yalnızca bir “eğitim sorunu” olarak değil, ulusal güvenlik meselesi olarak yorumluyor.
Çünkü bu okullarda eğitim gören öğrenciler, gelecekteki devlet yöneticileri, bilim insanları, mühendisler ve karar vericiler olabilir. Onlara yön veren kadronun liyakatsizliği, sadece bireysel başarıyı değil, toplumun geleceğini de riske atabilir.

Ne Yapmalı? Uzmanlardan Politika Önerileri

Gazete Ankara’nın ulaştığı uzmanlar ve sendikal kaynaklar, şu politika önerilerini öne çıkarıyor:

  • Atama yönetmeliği yeniden düzenlenmeli, objektif ölçütler belirlenmeli
  • Öğretmen havuzu oluşturulmalı, başvuru ve değerlendirme kriterleri kamuya açıklanmalı
  • Performans değerlendirme sistemi kurulmalı, okul dışı gözlem mekanizmalarıyla izlenebilirlik sağlanmalı
  • Öğrenci-veli danışma kurulları ile yönetime demokratik katılım teşvik edilmeli
  • Bağımsız denetim organları, proje okullarını periyodik olarak denetlemeli

Son Söz: Türk ve Türkiye Yüzyılı'nda Liyakat, Vazgeçilmezdir

Proje okulları, liyakatle yürütüldüğünde Türkiye için eşsiz bir fırsat olabilir. Ancak mevcut durumda eğitimde adalet ve kalite sorgulanır hale gelmiştir.
Ahmet Kandemir’in ifadesiyle:

“Ne ateş kaldı ne körük… Ama hâlâ demiri dövecek bileğimiz var.”

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)